Ritim

Daha hiç aksine rastlamadım: Ritmi bozulan hiçbir şeyden hayır gelmez, gelmiyor. Daha doğrusu, bir vakit gelir, yine bir ritim yakalanır ama o artık yeni bir şeydir.

Bu yüzden "ritmi bozulan" her şey beni huzursuz eder. Neyin ritmi? Her şeyin, herhangi bir konuda, bir ilişkide, bir işte, çalışmada, yazmada, konuşmada, susmada, uykuda, uyanıklıkta, yakınlıkta, uzaklıkta, gecede günde, gelmede gitmede vb. yani yaşamda. Ritmin değişmesi ile bozulması ya da kesintiye uğraması arasında çok fark var. Kendi yolunda giden her şeyin zaten ritmi değişir, azalır, artar vb. Bahsettiğim o değil.

Etta James - I'd Rather Go Blind

Yine pazar, yine caz. Hava puslu, deniz puslu, galiba yarınlar da öyle olacak biraz.
Martılar denizin üstünde birlikte alçalıp birlikte havalanıyorlar.

Pencereden denizi görmek büyük lüks; başını her çevirdiğinde, sabahını, akşamını, gecesini gündüzünü izleyebilmek; dalgaların sesinin sana kadar varması.

Bechet's Fantasy - Sidney Bechet

Pazara, kapalı havalara, tozlanmış, havalandırılmamış ruhlara caz iyi gelir...

Bir şeyin içinde kaybolmak

in

Bir şeyin içinde kaybolmak, körlük yaratır mı? Mutlaka. Ama neye karşı?

Bu soruya daha iyi cevap verebilmek için bazı şeyleri ayırt etmek gerekir. İlk olarak kastettiğim fiziki bir şey değil. İçinde kaybolduğumuz şeyin bir nesnesi olabilir elbette ama içinde kaybolmanın kendisi tamamen düşünmede kaybolmak. Öyle bir kaybolma ki "mutlaka" cevabını verdiğim körlük o şeyin, o düşünmenin dışında olan her şeye karşı gelişir. İçerde ise ancak derinliğe ulaşılır.

Muallim Nâci'nin İfade-i Mahsusa'sı

Önceki gecenin bir yerinde, bir şeyi istediğin şekilde yapmakla senden istenildiği ama öyle yapmak istemediğin şekilde yapmak arasındaki gerilimli alanda dolaşırken Muallim Nâci'nin Osmanlı Şairleri adlı kitabına denk geldim.

Muallim Nâci kitapta Osmanlı Dönemi'nde yaşamış, kendi seçtiği 32 şairden söz ediyor, haklarında kısa metinler kaleme alıp şiirlerinden örnekler veriyor.

Kitabın başında yer alan 1877 tarihli, "İfade-i Mahsusa" başlıklı önsöz niteliğindeki yazısınn son üç paragrafı, sanki ben çağırmışım gibi, hislerime tercüman oldu.

Kant, Heidegger ve Hakikat Ülkesi

Doktora ders dönemindeyken Saf Aklın Eleştirisi'nde (kitaba göre Arı Usun Eleştirisi) iki yer ders dışı dikkatimi çekmişti. İlki, Kant'ın Birinci Yayıma Önsöz kısmında "duruluk"la ilgili yazdığı paragraftı:

can sıkıntısı

Bazı zamanlar, içine yüz binlerce kelimenin gömüldüğü ama birinin bile yüzeye çıkamadığı derin bir can sıkıntısı sadece.

Yorgo Seferis'ten bir şiir: KAÇIŞ

Bugünün en güzel anı, bu şiirle karşılaşmak oldu.

KAÇIŞ

Bundan başka bir şey değildi aşkımız:
gider, dönerdi gene ve bize
gözleri kapalı, uzak, çok uzak
mermerleşmiş bir gülümseme getirirdi
yitik sabahın otunda
garip bir deniz kabuğu
ruhumuzun inatla açıklamaya çalıştığı.

Bundan başka bir şey değildi aşkımız:
sessizce yoklardı çevremizde ne varsa,
açıklamak için ölmek istemeyişimizi
bunca coşkuyla.
Ve tutunduysak başkalarının bellerine,
vargücümüzle sarıldıysak boyunlarına,
soluğumuz karıştıysa
bir başkasının soluğuna,
ve yumduysak gözlerimizi, bundan başka

Yayımlanmamış Şiirlerden: Rahip ve Zorba

rahip ve zorba

“o halde arsenik sevinçlidir, ben ise
haliyle hiç öyle değilim”

hem rahip hem zorba
iplerin ucunu düğümledikten sonra
yapıcı ve yıkıcı

sevinmekten aforoz edilmiş bir tebaayla
bir haçın altında, bir minarenin
herkes göğsünden kazırken kendi günahını
-kapanacak bu da ötekiler gibi-
denilen yaraların yapıcıları

onu o yapan tanrısının huzurunda
tanrının bile yapamayacağı bir ustalıkla
geriyor akbaba kanatlarını kartaldan çok
benimsin, sen de benim, o da benim
-iyi de bu dünya neresi-

Sokrates'in Duası (Platon - Phaidros)

Heidegger'in izinde giderken yol daima patikalara sapıyor, çatallanıyor. Bu bağlamda Phaidros'a uğramadan da geçilemiyor.
Phaidros, Platon'un, bütün diyalogları gibi, bence herkesin okuması gereken en güzel diyaloglardan biri. Hele de temaları her zaman güncelken.

İçeriği paylaş

Back to top