Kırılgan Hayat (Yasın ve Şiddetin Gücü), Judith Butler

Belki de insan daha ziyade yaşadığı kayıp nedeniyle –muhtemelen sonsuza dek- değişeceğini kabul ettiğinde yas tutar. Belki de yas, sonucu tümüyle önceden kestirilemeyecek bir dönüşüm geçirmeye razı olmakla (belki de dönüşüm geçirmeye boyun eğmekle demeli) alakalı bir şey. Kaybetmek var, onu biliyoruz, ama bir de kaybın dönüştürücü bir etkisi var ve bu etki haritası çıkarılabilir ya da planlanabilir bir şey değil. Bu etkiyi seçmeye çalışabiliriz, ama belki de dönüşüm deneyimi seçimi bir düzeyde olanaksız kılar. Örneğin kayıp karşısında Protestan ahlakına başvurulabileceğini düşünmüyorum. İnsan, “Ha tamam, kaybı böyle yaşayacağım, sonucu da şöyle olacak; göreve koyulacağım ve önümdeki hedefe, yani acımı dindirme hedefine ulaşmaya gayret edeceğim” diyemez. Bence acı dalga dalga çarpar, insan güne bir hedefle, projeyle, bir planla başlar ve bir bakar bozguna uğramış. Bir şey insanın kendi etraflıca düşünülmüş planlarından, kendi projesinden, kendi bildiğinden ve seçtiğinden daha kuvvetlidir.

Bir şey sizi ele geçirir: nereden gelir o şey? Ne anlamı vardır? Böyle anlarda bizi kendimize efendi olmaktan alıkoyacak denli üzerimizde hak iddia eden şey nedir? Neye bağlıyız? Bizi gasp eden şey nedir? Freud bize birisini kaybettiğimizde o kişideki neyin yitirildiğini her zaman bilmediğimizi hatırlattı. Öyleyse insan kaybettiğinde esrarengiz bir şeyle de karşı karşıya kalır: kayıpta bir şeyler saklanmaktadır, kaybın kuytularında kaybolan bir şey vardır. Yas neyi kaybettiğini bilmeyi gerektiriyorsa (ki melankolinin ilk baştaki anlamı bir ölçüde bilmemekti.) demek ki esrarengiz boyutu sayesinde, tam akıl erdiremediğimiz bir şeyi yitirmenin kışkırttığı bilmeme deneyimi sayesinde sürdürülmektedir.

Kimi insanları kaybettiğimizde veya bir mekândan ya da bir cemaatten yoksun kaldığımızda basitçe katlandığımız şeyin geçici olduğunu, yasın biteceğini ve önceki düzenin bir şekilde yeniden kurulacağını düşünebiliriz. Ama belki de katlandığımız şeye katlandığımızda kim olduğumuza dair bir şey ortaya çıkar, başkalarıyla bağlarımızın hatlarını çizen , bizi oluşturanın o bağlar olduğunu bize gösteren, bizi meydana getiren bağları ya da ilişkileri bize gösteren bir şey. Burada bağımsızca varolan bir “ben” varmış da sonra basitçe oradaki “sen”i kaybetmiş değildir, özellikle de “sana” olan bağlılığım beni “ben” yapanın bir parçasıysa. Bu koşullarda seni kaybedersem, kaybımın yasını tutmanın yanı sıra kendime karşı anlaşılmaz oluveririrm. Sensiz ben kimim? Bizi oluşturan bağların bazılarını kaybettiğimizde kim olduğumuzu ya da ne yapacağımızı bilemeyiz. Bir düzeyde “sen”i kaybettiğimi düşünürken beklenmedik bir şekilde “ben”im de kaybolduğumu keşfederim. Bir başka düzeyde, belki de “sende” kaybettiğim, hakkında hali hazırda kelime dağaracığımda olmyan şey, münhasıran ne benden ne de senden oluşan, ama bu terimleri farklılaştıran ve ilişkilendiren bağ olarak kavranması gereken ilişkiselliktir.

Kırılgan Hayat, Judith Butler, Bölüm: Şiddet, Yas, Siyaset, çev. Başak Ertür, Ayrıntı Yayınları, 2004, İstanbul, s.35-36


Yorumlar

Yeni yorum gönder

Back to top