Homer'in oğlu: Blaise Cendrars

Birkaç gündür Cendrars şiirleri ve hakkında pek çok şey okurken, bir yandan da "gezgin şair"liği düşündüm. Çünkü Cendrars, aynı zamandan tam bir "gezgin şair"... Biz mesela ortaasya'dan kalkıp gelmiş ve öylece kalmışız. Zaten hareket etmeyi o kadar da seven bir millet değiliz. Bunun koşullar vb. şeylerle de ilgisi var gerçi ama yine de bizim biz olmamızla da derinden ilgili olduğunu düşünüyorum. Bizim ülke dışında sözü edilebilecek bir şairimiz ya da şiirimiz de yok aslında. Mesela bir diaspora şiirinden söz edemeyiz. Böyle bir toplu fotoğraftan ya da burdakinden farklı bir şiiri yürüten Türkçe yazan şairlerden. Yüksel Pazarkaya ve Gültekin Emre belki Almanya üzerinden ilk akla gelebilecek şairler olabilir. Ki Yüksel Pazarkaya'nın özellikle deneysel şiirle bu kadar iç içeyken yine de hep bir başına sayılması, o rüzgarın yönünün bir türlü zamanında bu tarafa doğru çevrilmediğini de söylemek mümkün. Gültekin Emre ise buradaki pek çok şairden çok daha fazla burada zaten.
Şairin gezgin olmaması ne oranda kayıptır kestirmek zor ama gezgin olmasının, şiiriyle kurduğu bağ oranında katkısı olacağı kesin. Kaldı ki mesela Nietzsche de “elden geldiğince az oturmalı, açık havada gezinirken doğmayan, kasların katılmadığı bir eğlenceyle bağlantı kurmayan herhangi bir düşünceye inanmamalı” diyor (Ecce Homo)
...
...

John Dos Passos, Cendrars için “Homer’in oğlu” diyormuş. Gerçek adı Frédéric Louis Sauser. Blaise Cendrars adını, Braise (embers) yani (kısık ateşte, ağır ateşte pişme) ve cendres (ashes) yani küller sözcüklerinden bozarak ve buna sanat (art) anlamına gelen “ars” sözcüğünü ekleyerek kendisi yaratmış.

Oldukça ilginç bir şair Cendrars, aynı zamanda tam bir “gezgin şair”. 1887 yılında Paris’te doğmuş ve 1961 yılında ölmüş. Aynı zamanda bir arıcı, bahçivan, saatçi, eleştirmen, Çin’de maden işçiliği yapıyor, 1903-1906 yılları arasında Çin’e, Ermenistan’a, İran’a gidiyor. 1905 devrimi boyunca Rusya’da kalıyor. 1907’de Paris’e yerleşiyor ve arıcılık yapmaya başlıyor. Brüksel’e, Londra’ya gidiyor, bir müzikalde hokkabazlık yapıyor bir dönem. Bu dönemde sürekli Schopenhauer okuyan genç bir adamla oda arkadaşlığı yapıyor, ki bu adam Charlie Chaplin. 1909’da tekrar Rusya’ya, ordan Amerika’ya, Kanada’ya geçiyor. Tarım işçiliği, traktör sürücülüğü yapıyor. Bu arada bir şilepte çalışıyor ve New York’ta kalıyor bir dönem. Tekrar Paris’e döndüğünde Apollinaire, Sonia ve Robert Delaunay [Adını Apollinaire’ın verdiği ve Kübizm içinde kabul edilebilecek Orfizmin (arı /saf sanat) kurucuları aynı zamanda http://www.felsefeekibi.com/sanat/isimler/isimler_alfabetik_delaunay_robert.html] ve Sonia Delaunay, 1913 yılında Cendrars’ın “Transsiberien’in ve Fransalı Küçük Jeanne’ın Öyküsü şiirini de aynı tarzda resimliyor http://cernet.unige.ch/matieres/mdt/cendrars/cendrars1.html), Chagall, Max Jakob, Fernand Legér, Modigliani (1917’de yaptığı Cendrars portresi http://www.artliste.com/amedeo-modigliani/portrait-blaise-cendrars-1827....), Arthur Caravan gibi isimlerle arkadaşlık ediyor.

Tabii o yıllar Kübizmin, orfizmin ilk yılları, sinemada yeni hareketlerin olmaya başladığı zamanlar… 1914’te savaş çıkınca Cendrars da gönüllü olarak Fransız ordusuna yazılıyor ve savaşa gidiyor. 1915’te sağ kolundan yaralanıyor ve kolunun dirsekten kesilmesi gerekiyor. Olağandışı enerjisiyle sol kolunu tam olarak çalıştırabilmek için futbol, yüzme, dağcılık, binicilik, basketbol, tenis, bilardo, eskrim, atçılık, okçuluk gibi sporlarla ilgileniyor. 1930-1940 yılları arasında başdöndürücü bir hayat yaşıyor, neredeyse yapmadığı iş kalmıyor (yayıncılık vs. gibi de) bir yılda yüzbin kilometre yol yaptığı söyleniyor. Ve tek koluna ve bir bacağına felç iniyor, birkaç yılı kıpırdamadan geçirdikten sonra 1961’de ölüyor.

Bu kısım Cendrars’ın fiziki hayatı gibi görünmekle beraber, yazdığı şiirlerin oturduğu zemin bu dünyanın izlerini taşıdığı için önemli.

Cendrars’ın Henry Miller’ın en iyi öğrencisi olduğu da vurgulanan noktalardan birisi. Tam da bu yıllar “uzay, oylum, zaman, ışık madde gibi kavramların ortaya döküldüğü, yeni bir yaşama biçiminden söz edildiği zamanlardır. Fabrikaların köprülerin, limanların, tünellerin, garların, hızla paralel olan nikel, bakır, çelik vb. nin gündeme geldiği, yeni sanat akımlarının doğmaya başladığı (empresyonizm, fovizm gibi), Picasso, Braque, Léger, Juan Gris gibi ressamların kübizmle, Munch, Ensor, Rouault, Chagall, Nolde, Kokoschka gibi ressamların ekspresyonizmle, müzikte Stravinski, Erik Satie, Darius Milhaud, Arthur Honneger, Ravel gibi sanatçıların “arınmış sanat”a, yeni anlatım biçimlerine, caza yönelindiği zamanlardır. Fransız şiirinin buraya kadar geldiği nokta da Mallarmé, Verlaine ve Rimabud’nun sembolizm etkileri görünür. Ana ilke “her şeyden önce müzik”tir.

Cendrars’ın da etkin olduğu bu dönemde 20. yüzyılın yeni şiiri ise Apollinaire, Max Jacob, Jean Coctue ve Pierre Reverdy’nin etkin olmaya başladıkları zamandır. Apollinaire’in 39 yaşında ölümü onu ayrıca efsaneleştirir ve Cendrars da bu modern şiirin öncülerinden birisi olmasına rağmen şiirlerinin, eserlerinin farkına daha geç varılır. Savaş anılarını anlattığı tetralojisi (dörtlemesi) sıradan bir anlatımın çok ötesindedir Cendrars’ın. Altın ve Moravagine adlı kitapları Türkçede de yayımlanır. İlk seçme şiirler çevirisi 1964 yılında de yayınevi’nden çıkan Sait Maden çevirileridir. Ki kitabın girişinde hem o dönemde hem de yayınevi’nin Günümüz Şiiri dizisinin ilk kitabı olması nedeniyle, o yıllar için günümüz şiiri üzerine ve Cendrars üzerine yazılmış bir bölüm de vardır. Kitap, bu yazının da kaynak kitaplarından birisidir. Bir başka Cendrars kitabı da 1996 yılında Kavram Yayınları’ndan çıkmıştır. Gül İlbay çevirisiyle.

Cendrars şiirde kullandığı dille ilgili şöyle diyor. “Dil, insan bilincinin yansımasıdır, şiir de kendisinde gelişen tinin görüntüsünü belirtir, ortaya çıkarır, bunu biliyoruz. Dolayısıyla bir uygarın tini ile bir ilkelin tininden daha çok soyutlamaya elverişlidir; uygar yaşayışın koşulları tini somutla bozulup yıkılmış olandan soyut tasarlamalara doğru yöneltir de ondan…” Sait Maden, Cendrars’ın böylelikle bir tür yeni lirizme (yeni şiirin ortak niteliği olan lirizme” ulaştığını yazıyor bahsettiğim kitapta. Yine Cendrars’ın sözleriyle “çünkü lirizm duyma, varolma tavrıdır, bireysel bilincin köklerine derinlikleriyle dalar, şiir de, kişilerin dudaklarında açılmak için, gücünü buradan çıkarır. Bilincin ve bilinçdışının içinde böyle bir derinliğe ulaşmış olmak ve uygarlığın en keskin biçimlerinin, insan yaşayışının en eski yılgılarının çölde Tanrının sesi gibi çınladığı bu bölgeyi, insan varlığının bu el değmemiş, bilinmedik bölgesini ele geçirmeye çalışmak çağdaş şiirin, çağdaş ozanların büyük övüncüdür.”

Tabii burada bizim buralarda “lirik” denildiğinde “ıyyy” nidalarını yükselten ve genellikle “pis duygusallık ya da akıcı, bulaşıcı, vıcık vıcık, başka bir söyleyişle ‘ağlak’” olarak kulaklarda-belleklerde yer etmiş şeyle Cendrars’ın tarif ettiği şey arasında fark var. Cendrars yine kendi şiiri için, “iç ve dış yapıyla ilgili klasik bağlardan kurtulmuş, nesneyi alışılagelmiş çağrışımlardan kurtarana, dolaysız, kendine özgü bir anlatım, renk ve öykülemeye ulaşmış, daha çok gözsel gerçekten (böyle çevirmiş sait maden) yararlanan, etken, afiş ya da caz müziği çarpıcılığında, oylumsal gerçeğe ana biçimi parçalayarak varan, bunun için de, örneğin bir nesnenin ön görünüşünü yan görünüşüyle birlikte veren kübizm’in yöntemine uygun, elden geldiğince hızlı gitmek ve giderken ne varsa görmek, ne varsa yaşamak için noktadan, virgülden, duraktan arıtılmış, bulunduğu ânı bütün yönleriyle tatma coşkunluğunu duyan insanın atak ve serüvenci kişiliğiyle yeryüzünü kapsayan bir şiirdir (seçme şiirler, giriş yazısı, Sait Maden)”.

Cendrars hakkında söylenecek daha çok şey var aslında. Bir gün de üşenmezsem 1913’te yazdığı “Transsiberien’in ve Fransalı Küçük Jeanne’ın Öyküsü” adlı etkileyici şiirini buraya eklemek isterim. Şurada bir kısmı var gerçi ama bu kısım şiirin onda birini filan gösteriyor ancak… (http://siir.gen.tr/siir/b/blaise_cendrars/sibirya_expresi_ve_fransali_ku...) Şiirin bir yerinde “Ben, hiçbir yere gitmeyi istemeyen kötü ozan, her yere gidebiliyordum gene de” diyor. İlerleyen yıllarda yazdığı şiirler daha da farklı… Yine de Documentaires kitabında yer alan “Yemek Listesi” şiirini ekliyorum. Yine aynı kitapta yer alan bir başka şiir de şöyle:

NİÇİN YAZIYORUM?

Şunun için…

EkBoyut
yemek listesi_blaise cendrars.doc 35.5 KB
cendrars2.jpg 108.02 KB

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Back to top