Üç Nokta Dergisi: Dijitalleşen Hayat Karşısında Sanat ve Edebiyat Soruşturması - Yanıtlar

[Bu metin Edebiyatta Üç Nokta Dergisi'nin Mayıs 2012 tarihli 7. sayısında yayımlanmıştır.]

* Twitter kullanıyor musunuz? Twitterda kimleri, nereleri okuyorsunuz? Neler yazıyorsunuz?

Kullanıyorum. Herkesi ya da çok sayıda kişiyi takip etmek ya da edilmek gibi bir arzum yok. Bazı dergileri, yayınevlerini, önemli bulduğum siteleri ve ne düşündüğü (benzer fikirleri taşımasak bile) benim için önemli olan insanları izliyorum. Bir yalnızlık törpüleyici ya da her dakika ne düşündüğümü, ne yaptığımı belirteceğim bir yer olarak görmüyorum orayı. Herhangi bir sorunun çözüm aracı gibi de değil. Daha çok ortak ilgi duyabileceğimiz kitaplar ya da güncel meselelerle ilgili kişisel fikirler ya da yorumlar. Ama hiçbir sosyal medya yerleşilecek yer de değildir. Hele de bir yenisinin eklenmesi an meselesiyse… Daha çok doğru ilişki kurulmasından yanayım.

* Kitapların seslendirildiği, kısa filmler çekildiği ve tüm bunların cep telefonu teknolojisinde dinlenebilir, izlenebilir bir altyapıda olması yüzyıllık alışkanlığın devrildiğinin işareti. Bu noktada geçen yıl ilk kez okura sunulan ve bu yıl dergisi de dolaşımda olan e-tap hakkında ne düşünüyorsunuz?

Basılı kitaba karşı duygusal bir bağım var elbette ama biricik olarak görmüyorum. E-kitap hem yazarı hem okuyucusu için bambaşka bir imkân… Kıyaslanmaları hiç gerekmiyor. Birbirinin rakibi ya da birbirleri için tehdit unsurları değiller. Ve e-kitap okuyorum. Ama henüz gerçek anlamda e-kitap üretildiğini de düşünmüyorum. Şu aşamada daha çok basılı kitapları elektronik ortama aktarıyoruz, nakliye yapıyoruz gibi geliyor bana. Yani e-kitabın yaratım sürecinin, okura ve yazara sunduğu imkânların ortaya fotokopiden daha farklı bir şey çıkarması lazım. İnsanların çoğu bir şey ancak genel kabul gördüğü zaman onu kendileri için de olası sayıyorlar. Bu yüzden de genel sevici durumu var e-kitap için. Ama bir yandan da mesela basılı kitap okuru dışında e-kitabın kendine has, e-kitapların oluşmasıyla “okur” olma yoluna giren bir kitlesi olduğunu da düşünmüyorum. Bu anlamda okuyucu sayısında bir artış olacağını da –kısa zamanda en azından- sanmıyorum. Sonuçta bir okur, nasıl ki ilkçağlarda taşlardan, kitabelerden, sonra elyazmalarından, risalelerden, fotokopilerden, derken kitaplardan okuya okuya okur olmaya devam ettiyse aynı okur, aracı amaç edinmediği sürece, okumanın aracı değişse de buna direnmeyecek, tersine uyum sağlamaya çalışacaktır.

* Gelinen teknoloji ve gelişen sektörün olanakları içinden baktığınızda matbu yayıncılığın ömrün tamamladığı düşünüyor musunuz?

Hayır, düşünmüyorum. Sektörde daralmalar olacaktır ama bunun bir tükenişe dönüşmesi için daha epey zaman, buluş, yenilik gerekecektir. Kaldı ki yayıncılar açısından da bir anlayış değişikliği olmak zorunda. E-kitapları üretenler ve muhtemelen üretmeye devam edecek olanlar da aynı yayıncılar olacaktır, yeni teknolojiler üzerine sektöre eklenenlerin yanı sıra. Benzer kaygılar, internetin ilk dönemlerinde gazeteler açısından da taşınıyordu.Kaygının gerçeğe birkaç beden büyük geldiği anlaşıldı. Ayrıca e-kitabın ortaya çıkışıyla birlikte bütün okurların homojen bir şekilde zihinsel bir sıçrama yaşayacağını ve basılı kitap okumayı bırakacağını varsaymak safdillik olur. En sakıncalı şey, değişime kör bir inatla direnmek olacaktır. Ve para müthiş bir motivasyon olmaya devam ettiği sürece sektör de ama gönüllü ama metazori olarak değişmek durumunda. Çokfonksiyonlu cep telefonlarına rağmen bu fonksiyonların her birini yerine getirmek için üretilmiş araçların hâlâ mevcut olması gibi… korkunun dağları sarması gerekmiyor yani.

* E-kitabın okuma alışkanlığı üzerinde herhangi bir değişime yol açacağını düşünüyor musunuz? Dünyada e-kitap satışlarının % 90'lara dayandığı noktada ülkemizde e-kitap kendi okurunu yaratır mı?

Bu soruya aslında önceki soruların birinde yanıt vermiş oldum. Bu imkânsız değil ama bunun için e-kitapların basılı kitaplardan çok farklı özellikleri olması gerekir. Daha doğrusu, “okuma” eyleminin basılı kitapların veremediği bir düzeye ulaşması buna neden olabilir. Mesela belki “görsellik” kullanımı ya da “interaktif” bir okuma zemini oluşturulabilmesi ya da metinlerarasılığın farklı kullanımları yoluyla olabilir. Yani kitap okumayan potansiyel okura, “okuma”nın çok farklı bir şekilde sunulmasıyla ancak olabilir diye düşünüyorum. Ama bu ilk furya, bir e-kitap okuyucu’ya sahip olma modasının rüzgârı da olabilir. Nasıl ki okunmayan kitaplar kütüphaneleri dizi dizi doldurup kullanılmamaktan eskiyorlarsa, e-kitap okuyucularda da bir e-yığın oluşması muhtemel. Yanı sıra, buna en çok sahip çıkanlar yine mevcut okurlar olacaktır ve daha ilköğretimden itibaren bu araca sahip olarak okur olma yolunda yürüyenler de doğallıkla e-kitap okuru olacaklar.

* E-kitap üzerine beklenti ve altyapı için temenniniz,öneriniz neler?

Bu konuda en çok düşündüğüm şey, bizzat e-kitap üretiminin yapılması. Yani basılı kitabın olduğu haliyle e-kitap olarak da üretilmesinden ziyade. Şüphesiz böyle bir teknoloji kullanımda ve portatif bir kütüphane olması açısından çok gönül çelici ama daha şaşırtıcı, okumayı başka bir düzeye çekecek, tam da basılı olduğu için bir kitabın içeremediği ya da dondurulmuş halde olan içeriğin daha akışkan olabilmesinden söz ediyorum. Bunun bambaşka bir yaratıcılık istediğini düşünüyor ve bu açıdan da merakla bekliyorum. Faydacı bir yaklaşım sergilese de, yeterli satış miktarına ulaşmadığı için pek çok yayınevinin artık basmadığı değerli, ulaşılamayan kitapların da hiç olmazsa e-kitap olarak yeniden üretilmesi gözü geçmişte kalan okurlar için sevindirici olacaktır. Altyapı ve e-kitap okuyucuları konusunda bambaşka sıkıntılar var. Buna hazır bir okur altyapısı apayrı bir konu olarak zaten duruyor. Diğer yandan e-kitap okuyucuların en yakından bildiğimiz pdf okuyabilme dışında kendine has farklı formatları var. Ama bazen bu cihazlar arasında geçiş olmayabiliyor. Ya da biz Türkiyeli okurlar mesela amazon.com’dan e-kitap alamıyoruz çünkü buraya satış yok. Ya da aksine yurtdışından alınmış cihazlarla da buradaki e-kitapları okuyamıyorsunuz. Bunun altındaki sorunlar şu aşamada işin ticari kurallarının oturmamış ya da tam olarak çözülmemiş olmasından kaynaklanıyor gibi duruyor. Henüz çeşit çok az. Aradığımız her kitabı, e-kitap olarak alabilmemiz için de önce üretimde o zenginliğin sağlanmış olması lazım. Sadece bu bile basılı kitapların daha epey bir süre dizimizin dibinde kalacağı demek oluyor.

Bir de bahsettiğim o farklı üretim için, aslında ilk olarak yazarların, şairlerin veya kitap yazanların da ciddi bir değişimden geçmeleri, en standardı olan 13.5X19.5 boyutlarına, siyah beyaz baskıya göre yazıp düşünüyorlarsa bunu kırmaya çalışmaları, tek yüzey olarak kâğıdı görmekten vazgeçmeleri, yani önce düşünmede ve yaratmada o düzeye çıkmaları gerekir. Okur olarak basılı kitaptan alamadıklarımız, yazar olarak basılı kitapta ifade edemediklerimiz için bir araç haline dönüşebilirse, o zaman hakiki e-kitaplar oluşacaktır diye düşünüyorum. Ama bunun için zamanımız var daha her anlamda… Bazı tabulardan, klişelerden, nostaljinin hantallaştıran ağırlığından sıyrılmak gerekiyor.

* E-kitap, e-dergi ve elektronik ormanın sunduğu blog yazarlarının ardından geleneksel anlamda yazar tanımının değiştiğini dünyanın tanınmış büyük yayınevlerinden birinin ilanla bedeli karşılığı yazarın kitabını e-kitap olarak dolaşıma sunacağını duyurmasıyla da görüyoruz. Görsel algı, okuma, yaşama biçiminin yani dijitalleşmenin metnin görsel ya da işitsel araçlar üzerinden 'okunmasıyla salt metin olmaktan çıktığı bir yerde bu durumun şiirimize nasıl yansıyacağını düşünüyorsunuz?

İz bırakmamanın ve iz düşmeye engel olmanın neredeyse imkânsız olduğu, bu yapıldığında da adının ancak sansür ya da “biz sizi düşündüğümüz için” faşizmi olabileceği bir alan internet. Kaldı ki arama motorlarıyla ya da gittikçe profesyonelleşen takip araçlarıyla her şey birbirine bağlı ve birbirini çağırıyor. Mevcut verinin ne kadarına kullanıcı olarak temas edebiliriz ki. Dolayısıyla “orman” dediğiniz şeyi ürkütücü değil aşırı “normal” buluyorum. Aslında internet kullanan hemen herkes hiç olmadığı kadar hem okur hem yazar. Birer eylem olarak okuma ve yazmayla hiç bu kadar aşina olmamışızdır. Bu yüzden de blogları silkeleyince bir kitaplık malzeme çıkabiliyor. Ya da aslında türlü şekillerde yazılan mesajları düşününce herkes yazabildiğini ve yazdıklarını da okuyanlar olabildiğini görmüş oldu. Bunun da ortaya özellikle bir yazma enflasyonu çıkardığı kesin. Şiiri kâğıda yapışık bir şey olarak görmek bize tek öğretilen ve bildiğimiz tek şeydi. Şimdi onun avuçlarımızdan kayıp gittiğini, görmeye alıştığımız gibi olmadığında kendisi olmadığını düşünüyoruz. Belki bizimkinin şiir olup olmadığını sormaya da varabilir durum. Ama neyse ki geride şiirin bu olduğunu söyleyen bir uzun tarih var da içimize su serpmek mümkünleşiyor. Ama şiir salt metin miydi aslında? Yoksa biz öyle mi biliyorduk sadece? Eğer tüm bu yeni muhatabı olduğumuz araçlar iş hayatımızdan aşk hayatımıza kadar her şeyi değiştiriyor, her türlü ilişkinin araçları haline geldikleri halde yazdığımız şiirler bundan zerre etkilenmiyorsa burada şiiri değil de şairin kafasını sorgulamakta fayda var. Yeni olana duyduğumuz merak nasıl bizi onu denemeye itiyorsa, şiirin de bu deneysel süreçlerden bucak bucak kaçırılmasının bir anlamı yok. Çünkü böyle olduğu sürece onu, sadece kendi aramızda bir avunma aracına ve demodeye dönüştürmüş olacağız. Zamanın bir yerinde dondurup bırakmış gibi olacağız. Burada bahsettiğim şey daha çok şairin şiirle olan ilişkisini biraz kurcalaması gerektiği. Bunun neye nasıl bir katkısı olup olmayacağı konusu, pek yaygın olan şairlerin kendilerini geleceğe ve şiir tarihine yazma meraklarından, “adımı ben yazdım kalacak’lardan vazgeçmesi gerektiği. Gerisi o sürecin sizi nasıl bir şiire yakın durmaya ya da yazmaya ittiğiyle yani şairle şiiri arasındaki bir mesele.

* Bugün şiir kitabı yayımlayan yayınevi bir elin parmaklarıyla sayılacak kadar azdır. Gitgide çok az sayıda basılan, dağıtılan şiir için e-kitap bir imkân olarak değerlendirilebilir mi? E-kitabın esere ulaşım kolaylığının ve şair/yazara telif olarak olumlu bir dönüşümünün olacağını düşünüyor musunuz?

Genel olarak e-kitap için geçerli olan şeyler aslında şiir türündeki e-kitaplar için de geçerli. Okur açısından, neredeyse 3 kuruş olan şiir kitaplarına dönüp bakmayan, şiir okumayan bir adam ya da kadın niye tutup da içinde şiir olan bir e-kitap alsın ki. O zaten çoğu zaman ona hitap ettiğini düşündüğü şiiri tam da bir “elektronik ortam”da bir “tık”la okuyor zaten. Şiirin bu kadar kolay kopyalanabilir olmasıyla, o bir kitap dolusu şiiri olmasa da genellikle aradığı bir ya da iki belli şiiri internetten canı dilediği zaman, dilediği yerden okuyor, hatta belki kendi kitap sayfasını bir çıktı alarak hemen üretiyor zaten.

Şiir yayımlayan bir avuç yayınevine gelince, o bir avucun bir kısmında zaten yayınevleri şairlerin kendi kitaplarını basmalarına aracı oluyorlar. Burada büyük bir ekonomik yatırımdan ya da mevcut sermayeden, kabilince ödenen teliflerden, tıkır tıkır bir dağıtımdan söz edemeyeceğimiz hepimiz için açık. Yani işin bu tarafları için şiir adına “kahramanca” hamlelerden söz edemeyiz, ya da şiir okumak için yanıp tutuşan okurlardan, bu okurların yayınevlerini sıkıştırarak onları şiir kitabı basmaya ittiğinden de. Daha önce de başka şekillerde ifade ettiğim gibi, ortada bir dağıtım sorunu olduğunu düşünmüyorum. Bu ülkede “satan” kitaplar var, pek âlâ da herkes bu kitapları aradığı yerde buluyor, gayet de iyi dağıtılıyorlar. Bunu da geçelim. İnternet üzerinden satış yapan siteler, sahaf siteleri bu dağıtım sorununu (gerçek bir sorundu ise şiir kitapları için) büyük oranda çözdüler. 30 milyon internet kullanıcısından 500 ü de alıveriyor mu şiir kitaplarını? Keşke alsalardı.E- kitaplar da ancak internet üzerinden alınabileceğine göre, internetten basılı kitap almakla e-kitap almak arasında oluşacak fark –en azından şimdilik- “neymiş şu e-kitap ben de bakayım”dan öteye geçmeyecektir.

Şairlere gelince, bence en fazla şairler için olsa olsa bir imkân olacaktır. Çünkü onu muradına erdirmeyen aracıları devreden çıkarabilir, baskı hatalarını, teknik yanlışlıkları, çoğu durumda ekonomik külfetleri sineye çekmekten kurtulabilir, zaten dağılmayan kitabını gönlüne göre dağıtabilir. Bu işin basımla ilgili kısımları. Yani durum, şairi her anlamda özgürleştirebilir de.

E-kitapların maliyeti, şu anki haliyle, basılı kitapların tekerrürü gibi olduğu için yayınevleri, zaten (ödemişlerse) telifini ödedikleri bir kitaba, ikinci kez daha düşük telif ödeme yoluna gidiyorlar. Fiyatların yarı yarıya düşmesi beklentisi yaygınken, çoğu zaman bu oran üçte bire denk geliyor. Yasaların basılı kitaplar ve e-kitaplar için çizdiği çerçevelerde orantısız uygulamalar mevcut. Yani bir tür emekleme devresi.. ya atlatılacak olması gereken düzeye gelecek ya da sakat bir oluşum olarak devam edecek.

* İnternet bazı çevrelerce, ilk başlarda undergrandbir alan olarak tanımlandı ve sahiplenildi. Fotokopiile başlayan fanzin kültürü ve anarşist atmosferli edebiyatı bugün gelinen teknolojik gelişmeler ve internetin sunduğu özgürlük alanı açısından değerlendirir misiniz?

İlk başlar dediğiniz 1993 yılına denk geliyor. Bu da bugün nerdeyse 20 yıl demektir. Bazıları için aydınlanma sürecinin uzun sürmüş olması normal olabilir. Kaldı ki bugün rakam bazında söz ettiğimizde 30 milyon kullanıcı çıkıyor ağzımızdan… Bu 30 milyon kullanıcının büyük oranda interneti bir eğlence aracı olarak gördüğünü daha çok sosyal medyaları kullandığını, oyun oynadığını, müzik dinlediğini ve sohbet kültürünün ciddi oranda arttığını düşünüyorum. Anarşist atmosferli edebiyat’tan neyi kast ettiğinizi tam anlayamadım. Bu bir karşı çıkış kültürüne denk düşüyorsa eğer, bunu edebiyatçılardan çok edebiyat dışı kullanıcıların yarattığını düşünüyorum. Ve aslında ciddi bir şeydir de. Yani bir örgütlenmeye dönüşemiyor ve çoğu zaman bir söylenme halindeyse de, etkindir. Kaldı ki yakın zamanda yaşadığımız pek çok olayda, o “bir anda ve bir ağızdan ses çıkarabilmenin”, “anında tepki verebilme”nin özellikle bizimki gibi örtük baskıcı sistemlerde işlediğine de şahit olduk. Doğru kullanıldığında son derece etkili bir araç kesinlikle. Hem toplumsal hem bireysel açıdan.

Edebiyat açısından ise, özellikle dergiler açısından tam da bazı sorunların hafifletilebileceği, okurla buluşmanın sağlanabileceği, dergilerin bir şekilde interaktif olabileceği noktada, bunun pek gerçekleştiğini düşünmüyorum. Daha çok geçmiş sayıların arşivi niteliğinde depo olarak ve duyuru panosu şeklinde kullanılıyor. Duyurular ve dergi yorumları da çoğu kez derginin kendisine gerek duyulmaksızın haberdarlık yarattığı için, bu durumun dergilerin satışına yansıdığını, okur sayısını artırdığını da düşünmüyorum. İnternet dergiciliği diye bir şey oluşmadı yani. Oysa haberdar ama dergiyi okumayan bir kitledense, internetten yayımlanan ama okunan bir dergi yeğdir diye de düşünmeden edemiyorum. Yanı sıra “yazılı atışma kültürü”müzün çok yol kat ettiği rahatlıkla söylenebilir.

Başa dönersek, ya huzurunuz kaçsın istemiyorsanız “şartlı özgürlük” kisvesi altında özgür olmayan bir ortam; ya da rahatsız olmanız pahasına “tam özgürlük”. Şahsen ben ikincisini tercih ederim.

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Back to top