Neden "Editörün Günlüğü"?

Hayatını kitap editörlüğü yaparak idame ettiren ve böyle geçirdiği uzun yıllardan, her ne olursa/olduysa olsun, sevinç duyan biri olarak siteye böyle bir kısım eklemek uzun zamandır düşündüğüm bir şeydi.

Aslında "günlüğü" kısmını değiştirmem gerekir; çünkü yapmak istediğim öyle günü gününe tutulmuş bir "günlük" oluşturmak değil. O nedenle bugünlerde bu başlık başka bir şeye dönüşebilir.

Ama daha ilginç olanı, açtığım günden beri (hiçbir şey yazmadığım 27 gün boyunca) bu başlığın 607 kez tıklanmış olması. İster istemez insanlar, "editör" sözcüğünü mü, "günlüğü" kısmını mı yoksa "editörün günlüğü" olarak ikisini birden mi bu kadar çok arıyorlar da yolları bu sayfaya düşüyor diye merak ediyorum.

Öte yandan, bu ülkedeki en ucuz, en "herkesin yapabileceğini düşündüğü" işlerden, en çabuk (bir ya da birkaç kitapla bile) edinilecek mesleklerden biridir editörlük.

Defalarca "Bu aralar ben de editörlük yapayım diyorum. Ne dersin?" cümlesinin muhatabı olmuş biri olarak, her seferinde hayrete düşmüşümdür. Üç kitap hazırlayıp kendini editör ilan edenlere, hele bir de bunların ahkâm kesmeye bayılanlarına ibretle, esefle ve susarak bakmışımdır.

Tamam, bu ülkede editörlüğün bir okulu yok. Biri çıkıp bana da "Sen editörlük mü okudun?" diye sorarsa, cevabım elbette, "Hayır, okumadım" olur. Ama aynı zamanda da "Evet, ben bu işin mutfağından geçtim" demek de olur.

Sadece editörlüğün değil, her işin aşamaları vardır. O işe hiç bilmediğiniz bir noktadan başladığınızda açıktır ki (torpilli ya da çok şanslı değilseniz) belirli bir düzeye gelebilmek için çıraklık, kalfalık, ustalık gibi... aşamalardan geçersiniz, geçmelisiniz. Parantez içindeki tiplerdenseniz bir mevkiiye akşamdan sabaha gelebilirsiniz ama kondurulduğunuz o mevkii, belirli bir düzeyde olduğunuzun göstergesi değildir. Bunu işin "iç"indeki herkes zaten çabucak anlar.

Bu aşamaların önemi siz çırakken bir kalfanız, kalfayken bir ustanız olmasından kaynaklanmaz. Bu sıralama sadece bir hiyerarşiyi içeriyor diye düşünüyorsanız, yanılırsınız.

Bunlar aynı zamanda herhangi bir işi tanıma, bilme, becerme, sorunlarıyla karşı karşıya kalma ve bunları çözebilmenin aşamalarıdır. İleri gidelim, evde ekmek yapmada bile... çünkü doğallığıyla yinelenen, yinelenecek olan her türlü eylem böyle bölümlenmese, adlandırılmasa bile bu aşamaları içerir.

Ne ki bizde özellikle de çıraklık dönemi filan hiç yaşamamış bir sürü insan "pat" diye editör ilan eder kendini. Öyle de kolaydır ve havalıdır beyanı. Bana göre bunun nedeni editörlüğün "ne olarak görüldüğüyle" ilgilidir. Belki yeri ve zamanı gelir bunların da.

İşte bu yazdıklarım, işin kabaca bir cephesi. Diğer cepheler editör olarak karşılaştıklarındır: Metinler, yazarlar, çevirmenler, yayınevleri ve hatta diğer insanlar.

Bu cephelerin hepsini hesaba katınca, editörlük yolunda geçirdiğim 12 yıl ve öyle ya da böyle elimin değdiği yüzlerce kitaptan sonra (artık kendimi bir nebze tecrübeli hissettiğim için) zaman zaman içimden geçirdiklerimi yahut kimi zaman yüksek sesle düşündüklerimi aktarmak için böyle bir başlık açmayı uygun buldum.

Rast gele...

Back to top