Mutsuzluğun Kötülüğü

Hakiki mutsuzluk iyidir, hoştur. Bazı yapay mutlulukların yanında has mutsuzluk hatta evladır da. Ama benim deyişimle "has mutsuzluk" artık yerleşiktir ve tanımlamalar, karşılaştırmalar kategorilerini çoktan geride bırakmıştır. Aslında "mutluluk", "mutsuzluk" gibi kavramlara itibar etmez. Meseleyi birinin iyi, diğerinin kötü ya da ikisinin birbirine karşıt olduğu taraflar şeklinde düşünmez. O yüzden de ortalama mutluluk ve ortalama mutsuzlukları hepsini de deneyimleyerek, kendine katarak aşmıştır (Hegel'in "aufhebung" kavramına nazire gibi oldu). Yani ahkâm kesmek değildir ortada olan.

Artık o tür bir mutsuzluk öyledir ki yerleşmiştir, yeri bellidir, birtakım sevinçler, neşeler yaşansa da derinde yaşanan ağır bir kederdir ama bu keder sizi uyuşturmaz, hareketsiz kılmaz, kilitlemez. İçerde onun konakladığı ayrı bir yer vardır, bir tür hiçbir sevincin erişemeyeceği dokunulmazlığa sahip gibidir. Geri teptiği zamanlarda bile sıçrayacağı yer, kişinin kendisidir.

O, olan olmayan, isteyerek ya da istemeyerek kaybedilen, yitirilen, çoktan geride kalan ve bir daha asla karşısına çıkmayacakların üzerinden acısını başkalarından çıkaran yahut intikam peşinde koşan, her sevince öfke kusan değildir. Tersine, bünyesinde nefretle körüklenen hiçbir şeyin artık kalmadığı bir almayış-vermeyiştir aslında. Belki buna bir tür kayıtsızlık da denebilir ama bu hat boşvermişlikle karıştırılmaması kadar ince bir hattır bana göre.

Yazdığım başlığa dönersek, yani kötü olan mutsuzluk değildir; mutsuzluğun neşeye, iyiliğe başka düzeylerde hayatlarını sürdüren ve hiç de herkesin derinlerine dalması gerekmediği suların daha yüzeye yakın yerlerinde ikâmet eden kendi halindeki insanların belki bir başkasına hiçbir şey ifade etmeyecek sevinçlerine duyulan öfke, indirilen bakış, bükülen dudak, çevrilen baştır kötü olan. Mutsuzluğu ona başkalarınca, dış sebeplerce iliştirilmiş, yakasına yapışmış onu bir türlü bırakmayan bir illet gibi görerek bunun "faturası"nı da dışarıya kesmededir.

Mutsuzluğun kötülüğünden kastım bu. Bu kötülük sadece kötü bir mutsuzluktan kaynaklanabilir.

Biraz karışık yazıyorum sanki ama bunun örneklerini görüyorum. Oysa kimse ama hiç kimse, hepimizden hiçbirimiz dünyanın en talihli yahut aksine en talihsizi olamayız. Böyle büyük bir payı Moira'dan kimse almamıştır, alamaz da bence. Çünkü vakti, yeri; ne zaman vuku bulacağı bilinemese de bir tür ilahi adaletten söz edilebileceği gibi bir tür ilahi adaletsizlikten de söz edilebilir. O da en az diğeri kadar adil pay edilir. Kimine bugün kimine yarın kimine çok daha sonra, belki son nefesinde... Ama insan olduğumuz ve hayatta kaldığımız sürece bunu deneyimleriz. Dünyaya daha erken gelenler daha çok şey yaşayıp gördükleri için onlara sadece teoriymiş gibi gelmez bu tür şeyler, diğerleri de elbette kendileri yaşayıp görecekler.

Bana böylesi bir "mutsuzluğun kötülüğü" korkunç ve ürkütücü görünüyor. Özellikle de sahibi olan, onu taşıyan kişiler için. Verilebilecek zararların bir önemi yok. Ama bu tohumların boy verdikleri toprakların aslında ne kadar verimsiz olduğunu ve çoraklığını görmemek mümkün değil.

Keder de öyledir. Kederli olmak seni gülmeyen, karanlık, bütün pencereleri kapalı birine dönüştürmez. Hakiki keder öyle derinlere siner ki o katmanlara gündelik hayatın hayhuyunda temas edilebileceğini sanmıyorum.

Mutsuzluğun kötülüğü, herhalde bir mutsuzluğun dönüştürülebileceği en ağır silahtır denebilir ve gayet de tehlikelidir.

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Back to top