Âşıkane Bir Şiir: Monna Rosa

Hemen hemen iki yıl önce Deniz Durukan'dan aldığım bir e-posta ile böyle bir ortak çalışmaya davet edilmiştim. Projenin içeriği ve ayrıca bana önerilen şiirin Monna Rosa olması beni bu çalışmaya olumlu bakmaya itmişti. Deniz'in koordine ettiği ve yazar olarak da içinde yer aldığı kitap, geçtiğimiz günlerde nihayet yayımlandı.

Yazının giriş kısmından kısa bir alıntı:

"Monna Rosa Sezai Karakoç’un 1951-1953 yılları arasında yazdığı şiirleri topladığı ilk kitabının adıdır. Kitapta aynı adı taşıyan Monna Rosa başlıklı şiir, “Aşk ve Çileler” (1952, Bahar), “Ölüm ve Çerçeveler” (1952, Yaz) ve ”Pişmanlık ve Çileler” (1952, Güz) adlı üç bölümden oluşur. Yazılış tarihi bu şiirlerin hepsinden daha önce olan “Ve Monna Rosa” (1952, yılbaşı gecesi) şiiri de bu kitapta yer alır. Yazıya mevzu bahis olacak olan Monna Rosa ise bu ilk üç bölümlük şiirin birinci kısmıdır. Yani üst başlığı “Aşk ve Çileler” olan kısmı şiirin.

Sezai Karakoç, Hâtıralar kitabında bu şiiri neden yazdığını şöyle anlatıyor:

  • “Orhan Veli akımı bir sel gibi edebiyatımızı kaplamış, okul kitaplarında henüz Yahya Kemâl'in saltanatı devam ediyorduysa da piyasayı Orhan Veliciler istilâ etmeye başlamıştı. Yaşlılar, Edebiyat Fakültesi profesörleri, makalelerinde Yahya Kemâl'den bahsediyorlardı ama, dergilerde gençler Orhan Veli ve arkadaşlarının açtığı çığırdan giderek, tüm geleneksel şiir değerleriyle ilişkilerini kesmiş bulunuyorlardı. Şairânelik hor görülüyordu. Ataç da gençlerden yanaydı. Şahsî beğenisi sebebiyle yeri gelince Divan Edebiyatından bazı beyitler tekrarlamaktan hoşlanan Ataç, tüm kalemini bu yenilerin savunmasına vermiş gibiydi. Hececiler susmuş, hecenin kırılışını temsil eden Fazıl Hüsnü ve Cahit Sıtkı gibi şairlerde Orhan Veli akımına uyum sağlama çabasına girmişlerdi. Edebiyatımızın 'gül', 'bülbül' gibi mazmunları alay konusu olmuştu. Bütün değerler yere serilmiş gibi gözüküyordu. Kadın: 'tak takıştır, sür sürüştür. Muhallebiciye gel, piyasa vakti' çerçevesinde algılanıyordu. Ben hecede ısrar ediyordum. 'Gül' kavramını yeniden diriltmenin gereğini düşünüyordum hep. 'Monna Rosa' (Mona Roza) böyle doğdu. Modern bir Leylâ ile Mecnun denemesiydi bu.”

Şairlerin bir şiiri neden yazdıklarını açıkladıkları çok rastlanan bir şey değildir. Şairin 19 yaşında öğrenciyken yazdığı bu şiir, Monna Rosa (1952), üzerinden 48 yıl geçmesine, ülkemizde yeterince şiir okunmamasına rağmen bilinen, okunan, yaygın (dolaşımda olan) bir şiirdir. Şair, bu hâtıraları ne zaman kaleme alıyor tam olarak bilemiyoruz. Ama yayımlanma tarihine bakılırsa 1988’de. Yani Monna Rosa’nın yazılışından tam 36 yıl sonra. Bugün 77 yaşında olan Sezai Karakoç, edebiyatın hemen hemen her alanında ürün vermiş (Hikâye, Piyes, Deneme, İnceleme, Düşünce, Günlük yazıları gibi), “Diriliş” düşüncesinin öncüsü olmuş, Diriliş dergisi ve Diriliş Yayınları’yla bu düşüncesini daha da pekiştirmiş ve yaygınlaştırmıştır. Ancak Monna Rosa kendi başına da, Sezai Karakoç’un fikir dünyasını ve şiirini bütünüyle izleyen bir dünyanın dışına taşarak, bütün bunlardan bağımsız bir okur kitlesi edinmiştir. (...)

52481_3.jpg

Fahriye Abla'dan Çanakkaleli Melahat'a
(Modern Türk Şiirinde Kadın İmgesi)
Deniz Durukan
Everest Yayınları / İnceleme Dizisi

1. Basım, 2012, 258 s.

Kitapta yazılarıyla yer alan şairler:

Türkan Yeşilyurt, Çiğdem Sezer,Neşe Yaşın, Arife Kalender, Elif Sofya, Betül Tarıman, Betül Dünder, Betül Yazıcı, Nilay Özer, Asuman Susam, Ayşe Nalan, Hayriye Ünal, Eren Aysan, Hilal Karahan, Seda Eriş, Petek Sinem Dulun, Didem Gülçin Erdem, Gökben Derviş, Gülce Başer, Derya Önder

kitabın ideefixe sayfası

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Back to top