Türk Kaderciliği - Nietzsche
T ü r k k a d e r c i l i ğ i - Türk kaderciliğinin en temel hatası, insanı ve kaderi iki ayrı şey olarak karşı karşıya getirmesidir: İnsan, kaderine karşı koymaya, onu engelleme çalışabilir, ama kader her zaman zaferi kazanacaktır, der; bu nedenle en mantıklısı boyun eğmek veya keyfe göre yaşamaktır. Gerçekte ise her insan kendi içinde bir parça kaderdir; belirtilen şekilde kadere karşı koyduğunu sandığında, kaderi de yaşamış olur. Mücadele sadece bir hayal olduğu gibi, kadere boyun eğmek de bir hayaldir; tüm hayaller kadere dahildir. Çoğu insanın iradenin esaretine dair öğretiye karşı duyduğu korku, Türklerin kaderciliğine karşı korku duyduğudur. İnsanın, hiçbir şeyi değiştiremeyeceği için, geleceğin önünde zayıf, boyun eğmiş ve ellerini bağlamış bir şekilde duracağını ya da önceden belirlenmiş olanın artık daha kötü olamayacağınından emin olduğu için, huysuzluğundan dolayı dizginleri elinden bırakacağını düşünürler. İnsanın aptallıkları, tıpkı akıllılıkları gibi kaderin bir parçasıdır. Kadere karşı duyulan inanç da kaderdir. Sen, zavallı korkak, gelecekteki her şey için Tanrıların üzerinde duran Moira'nın * ta kendisisin; iyilik de sensin, lanet de, en azından en güçlünün bile elini kolunu bağlayan prangasın. İnsan dünyasının tüm geleceği senin içindedir; kendinden korkman hiçbir işe yaramaz.
*Moira: Kader, kısmet, baht
Nietzsche, Gezgin ve Gölgesi, 61. parça
Almancası
Türkenfatalismus
61.
Türkenfatalismus. — Der Türkenfatalismus hat den Grundfehler, dass er den Menschen und das Fatum als zwei geschiedene Dinge einander gegenüberstellt: der Mensch, sagt er, könne dem Fatum widerstreben, es zu vereiteln suchen, aber schließlich behalte es immer den Sieg, weshalb das vernünftigste sei, zu resignieren oder nach Belieben zu leben. In Wahrheit ist jeder Mensch selber ein Stück Fatum; wenn er in der angegebenen Weise dem Fatum zu widerstreben meint, so vollzieht sich eben darin auch das Fatum; der Kampf ist eine Einbildung, aber ebenso jene Resignation in das Fatum; alle diese Einbildungen sind im Fatum eingeschlossen. — Die Angst, welche die meisten vor der Lehre der Unfreiheit des Willens haben, ist die Angst vor dem Türkenfatalismus: sie meinen, der Mensch werde schwächlich resigniert und mit gefalteten Händen vor der Zukunft stehen, weil er an ihr nichts zu ändern vermöge: oder aber, er werde seiner vollen Launenhaftigkeit die Zügel schiessen lassen, weil auch durch diese das einmal Bestimmte nicht schlimmer werden könne. Die Torheiten des Menschen sind ebenso ein Stück Fatum wie seine Klugheiten: auch jene Angst vor dem Glauben an das Fatum ist Fatum. Du selber, armer Ängstlicher, bist die unbezwingliche Moira, welche noch über den Göttern thront, für alles, was da kommt; du bist Segen oder Fluch und jedenfalls die Fessel, in welcher der Stärkste gebunden liegt; in dir ist alle Zukunft der Menschen-Welt vorherbestimmt, es hilft dir nichts, wenn dir vor dir selber graut.
(Kaynak: http://www.textlog.de/20794.html)
Nietzsche 1878'de yayımlanmış olan "İnsanca pek İnsanca" kitabına daha sonra bir ikinci cilt ekler. Bu ikinci cilt üç bölümden oluşur. Karışık Fikirler, Maximler ve 1880'de de Gezgin ve Gölgesi. Sonradan da 1886'da hepsini birden tek ciltte toplar: İnsanca Pek İnsanca; Özgür Ruhlar İçin Bir Kitap.
Yani yazılış tarihini tam bilemesek de bu alıntının 1880'li yıllarda yazıldığını görüyoruz. O tarihte Nietzsche'yi bizzat Türk Kaderciliği başlıklı bir parça yazmaya iten nedir bilemiyorum. Ama ilgimi çektiği kesin. Almanca bilmesem de yukarıdaki orijinal parçada da (eğer Nietzsche'nin yazım kuralları korunduysa) görüldüğü gibi Nietzsche'nin bunu bir de bir kadercilik türü olarak birleşik yazması "Türkenfatalismus" (Türkkaderciliği) da ilginç.
Kadercilik, Almanca Fatalismus, İngilizce Fatalism olarak geçiyor. Tabii kök, "fate" olarak "kader".. Bizde Türkçede Fatalizm olarak kullanıyoruz aynı sözcüğü. Ama yaygın olarak Kadercilik diyoruz. Yazgıcılık olarak da geçiyor. Hatta kaderciliğin yanı sıra geçen başka söyleyişler de var. Mesela Fatalizm denildiğinde Cebriyye ve Sabitkadercilik de çıkıyor karşınıza. Ama burdan türemiş ya da eklenmiş olsa bile mesela Cebriyye İslamiyet çatısı altında, sapkın bir cemiyet olarak görülüyor. Tam aksi yönde ise "İnsan yaptıklarının yaratıcısıdır" inancına bağlanan Kaderiyye cemiyeti var.
Birkaç yerden baktım. Mesela İslam İnançları Sözlüğü'nde (Remzi Kitabevi);
Kader: Evrende olmuş ve olacak bütün şeylerin önceden Tanrı tarafından saptanmış bulunması... Zamanı geldiğinde bu saptamanın eyleme konulması da "kazâ" deyimiyle dile getirilir. Kader deyimi, ölçme anlamındaki Arapça "Kadr" kökünden türemiştir ve "ölçüp biçerek belirleme" demektir. Kazâ ve kadere inanmak İslam dininin temel koşullarındandır, he şeyin Tanrının dilediği gibi olduğuna inanmak demektir. Tanrı tarafından kader'le saptanmış olaylar zamanı geldiğinde gene Tanrı tarafından kazâ'yla gerçekleştirilir. Bir başka deyişle kader, Tanrının ezelden ebede kadar sonsuzluğu kapsayan bilgisi (ilmi ilahi), kazâ bu bilginin uygulamaya konulmasıdır (iradeyi ilahiyye).
böyle geçiyor. Kadercilik ise mesela Sosyal Bilimler Sözlüğü'nde (Vadi Yayınları)
Kadercilik (Fatalism): İnsanın kendi dışında belirlenmiş olan bir kaderi yaşamak zorunda olduğuna ve her şeyin bütünüyle Tanrı tarafından belirlendiğine inanan, bu nedenle de insan etkililiklerinde iradenin rolünü kabul etmeyen aşırı determinist görüş.
olarak tanımlanıyor. Yani biraz da Kader'in aşırı yorumlanışı gibi. Madem ki her şeyi Tanrı yazıyor, yapıyor, o halde İnsanın yapacak ne'si var? Tabii bu durumda Akılla Kadercilik arasındaki ipler de iyice gerilmiş oluyor. Bir de yine bizim kullandığımız, aslında aynı kökten ilerleyen "Mukadderat" sözcüğü var. Aynı İslam İnançları Sözlüğü'nde Mukadderat'a baktığınızda sizi Kader sözcüğüne gönderiyor ama birçok kaynak, mukadderatın, kaderle eş anlamlı olmadığını söylüyor. Mukadderat da "kader" sözcğünden türüyor. Sondaki -at eki zaten çoğul eki.. Yani aslında sözcük Mukadder-ler demek. Mukadder ise, "kadr" olunmuş yani, takdir olunmuş, kıymeti biçilmiş, kadri, değeri bilinmiş, beğenilmiş demek. Bir anlamı da isim olarak yazılı, alında yazılı. demek . Osmanlıca Sözlük'te (F. Devellioğlu) şöyle bir cümle de verilmiş hatta "El-mukadder lâ yugayyer". Yani, "Kader değiştirilemez". Ama yine de dediğim gibi farklı bakışlar da var. Bire bir kader olmadığına dair. http://tr.wikipedia.org/wiki/Mukadderat
Konu uzun gerçekten. Çünkü biraz daha ilerlediğinizde başka şeyler de çıkıyor. Kısmet, baht, nasip, tevekkül gibi, sezgi gibi... Ama en başa dönersek, Türk Kaderciliği diye bir şeyin, (dikkat edilirse İslamiyette kadercilik filan denmiyor bizzat Türk) 120 yıl önce Nietzsche'ye dert olması, bir başlık açtırması, konuyu Türkler üzerinden ele almasında tanıklık ettiği, okuduğu, duyduğu, bildiği dönemsel bir şey olmalı ya da bağ, bağlar... Gerçi benim böyle bir şey yok diye itirazım filan yok. Hatta son 20-30 yılda topluca değişememize bakılırsa (yönlendirildiğimiz ya da güdüldüğümüz konulara çabucak uyum sağlıyoruz ondan sorun yok) yani iradi olarak olarak diyorum, Bu tespit zaten son derece doğru.
Şöyle bir grafik çalışmaya rastladım "Gezgin ve Gölgesi" ile ilgili ayrıca... Toni Helbilig'in sitesi. Almanca ama google translate en azından biraz yol gösteriyor. Bazı temel başlıklar da anlaşılıyor hemen zaten.
http://www.helblinggrafik.ch/index.htm
- 29342 okuma
Yorumlar
Alıntı bildirimi
Derya Hanım,
Nietzsche'nin Türk Kaderciliği başlıklı denemesini felsefe platformumuzda yayımlamak üzere kopyalıyorum. Kitap şu an elimde olmadığı için başka kaynaktan yazıyı bulamadım. Eğer rahatsız olursanız lütfen bildirin ve kaldıralım. Sayfa şurasıdır: metheus.eu
Teşekkürler!
Rus kaderciliği ile bir karşılaştırma.
Bu Türk kaderciliği başlığı ilk okumamda beni de oldukça şaşırtmıştı. Sonraları Ecce Homo'yu okurken Rus kaderciliğini de tanımladığını gördüğümde Nietzsche'yi bu konuda tam olarak anladım diyebilirim. Rus kaderciliğinde, bir Rus askerinin davranışından söz ediyor. Buna göre, savaş anında gelen baskıya direnecek gücü kalmayan asker, kendini yere atıyor, uzanıyor ve sadece bekliyor. Nietzsche'nin adlandırmış olduğu Türk-Rus kadercilik ikiliği, pasiflik bakımından birbirine oldukça benziyor. Aradaki spesifik farksa, gözlemlediğim kadarıyla, Türk kaderciliğinde, her ne kadar kader mutlaka kazanacak olsa da, bir karşı koymanın mümkün olması. Rus kaderciliğinde ise herhangi bir karşı koyma gözlemlenemiyor. Sanıyorum ki Nietzsche'nin iki farklı ulusa iki farklı kadercilik atfetme amacı, iki farklı durumu tanımlamaktır. Birinde insan günlük yaşam aktivitelerini sergilediği durum (Türk), birindeyse acının en yükseğe ulaşmış olduğu durum tanımlanıyor.
türk kaderciliğ
türk kaderciliği insanı yaşamdan soğutuyor.. 10 yıl türkiyede yaşadım.. az daha kendi kişiliğimi yitirip Türkler gibi yaşam standardımı düşürüp düşünemez bir hal içine girecektim... şimdi kendi ülkemdeyim mutluyum isteklerimi rahatça elde ediyorum.. biliyorum biz istiyoruz Tanrı veriyor... biz Onunla birlikte çalışıyoruz... Türkler gibi Allah ne isterse değil biz ne istersek O yaratıyor.. istemek iyi veya kötü oluyor.. cennet cehennem kavramı da zzaten o zaman anlam kazanıyor.. Türk kaderciliğine göre cennet ve cehennemin anlamı kalmıyor.. insanı tembelleştiriyor ve güdülmesi kolay sessiz bir toplum yapıyor.. aynı rüekler gibi.. madende ölüyorlar başbakanları kader diyebiliyor.. komik doğrusu ve bundan da öte çok acınası bir millletsiniz...
acınası bir millet!!!
türkler öyle acınası bir millet ki sormayın imkansızlıklardan harikalar yapan mevlanalar yunus emreler ve ibni sinalar gibi hala dünya düşünce akımını etkileyen düşünürler çıkaran dünya üzerinde yeni çağlar açan hiç bir zaman avrupalıların veya başka bir milletin olamadığı kadar esaret altında kalmayan dünyanın en güzel topraklarına sahip olan ve Anadolu gibi 2 kıta arasında olan 7 kıtadaki tüm ülkelerin gözünün oldugu toparaklara 1000 yıldır hükmeden ve sadece elbiselerimizle bile bir çok avrupa köyünü kurtaran ACINASI! bir milletiz
Bence burda Nietzsche’nin
Bence burda Nietzsche'nin söylemek istediği şeyi doğru anlamak lazım. Ben bunun ne ilk yorumdaki gibi bütünüyle yerden yere vurulacak ne de diğer yorumdaki gibi pamuklara sarılacak bir hali olduğunu düşünmüyorum. Sonuçta kavramlara yüklediğimiz anlamlar ve kişisel tecrübelerimiz, bilgi ve birikimimiz değerlendirmelerimizin ana şeklini oluşturur. Ana temayı kaçırmamakta fayda var.
Yeni yorum gönder