Diogenes'den bir mesel mi desek
[...] Diogenes bu durumda da her zamanki gibi davranıyordu; insanların onu övmesi ya da kınaması önemli değildi; kendisini görmeye geldikleri zaman zenginlerle ve ünlülerle de, bir komutanla ya da bir hükümdarla da, ama önemsiz kişilerle, yoksullarla da konuşuyordu. [8] Bu insanlar kimi zaman saçmalayınca onları dikkate almıyor, ama gösteriş yapmak, zenginliklerinden, soylarından ya da nüfuzlarından dolayı gururlanmak istedikleri zaman aman vermeden üstlerine gidiyor ve ağızlarının payını veriyordu. Bazıları onu, insanların en bilgesi diye takdir ediyor ve övüyordu, bazıları da onun deli olduğunu söylüyordu, başkaları ise onu dilenci, değersiz biri diye hor görüyordu; bazıları ona sövüyordu; [9] aralarında, bir köpeğe atar gibi, önüne kemik atarak hakaret etmeye çalışanlar da bulunuyordu, bazıları yaklaşıp harmanisini çekiştiriyordu; ona katlanamayan ve öfke duyan çok insan vardı. Penelope’nin taliplerinin Odysseus’la alay etmesi gibi, onu da alaya alıyorlardı. O da insanların küstahlığına, taşkınlığına -ancak birkaç gün için- katlanmak zorunda kalıyordu. Ve Diogenes her bakımdan ona (Odysseus’a – Çev. n.) benziyordu, zira aslında o, bir dilenci gibi yırtık pırtık giysiler içinde olsa da, bir kraldı, bir efendiydi; zevk ve sefa içinde yaşayan, kendisinin kim olduğunu bilmeyen kölelerle ve uşaklarla da vakit geçiriyordu, ve sarhoş olan, budalalıklarından ve bilgisizliklerinden dolayı aklını kaybeden insanlara sabırla katlanıyordu.
[10] İsthmos oyunlarını düzenleyenler, yöneticiler ve sorumlular genel olarak(15) utanç içindeydiler ve onun yanına yaklaşmaya çekiniyorlardı; hepsi önünden sessizce geçiyor ve ona sadece kötü kötü bakıyorlardı. Ancak o ileri gidip başına çam dalından bir çelenk takınca, Korinthoslular kendisine uşaklar vasıtasıyla, çelengi çıkarmasını ve yasak şeyler yapmaması gerektiğini bildirdi. [11] Bunun üzerine o, çelenk takmayı niçin ötekilere değil de kendisine yasakladıklarını sordu. Aralarından biri, “çünkü sen hiçbir yarışmada galip gelmedin, Diogenes” diye cevap verdi. – “Tam tersine” diye karşılık verdi, “hem de birçok zorlu rakibi yendim, şimdi şurada güreşen, disk atan, yarışan köleleri değil, [12] mücadele etmesi her bakımdan daha zor olan rakipleri: Yoksulluk, sürgün, şöhretsizlik, ayrıca öfke, acı, açgözlülük ve hayvanların en zapt edilemeyeni, hem sinsi hem de korkak olan haz. Onunla mücadele etme, onu ruh gücüyle yenerek alt etme hakkını hiçbir Grek, hiçbir yabancı kendinde göremez, benden başka hepsi -Persler, Medler, Suriyeliler, Makedonyalılar, Atinalılar, Spartalılar- bu savaşta yenilir ve başarısız kalır. [13] Şimdi benim bu çelengi hak ettiğime inanmıyor musunuz, yoksa onu benden almak ve en çok et yiyen birine mi vermek istiyorsunuz? Bunu, sizi gönderenlere bildirin ve kendilerinin yasak şeyler yaptığını söyleyin: Onlar hiçbir yarışmada galip gelmeden çelenk takıp dolaşıyorlar. İsthmos oyunlarını, başıma kendim çelenk takarak, görkemli hale getirdiğimi de söyleyin; bunun, insanlar değil, keçiler uğruna mücadele edilmesi gereken bir ödül olduğunu söylemeyi de unutmayın.”
[14] Daha sonra atletlerden birinin yarış alanını terk ettiğini gördü, etrafını insanlar kuşatmıştı, onu yerde yürütmeyip omuzlarında taşıyorlardı, tezahürat yaparak kalabalığın peşinden gidenler vardı, bazıları sevinçle havaya sıçrıyor ve ellerini göğe uzatıyordu, bazıları da ona çiçekten hevenkler ve şeritler atıyordu. Atlet nihayet yanına yaklaşınca Diogenes, ona çevresindeki bu curcunanın ne anlama geldiğini ve ne olduğunu sordu. Beriki, “erkekler iki yüz metre yarışını kazandım,” dedi. Diogenes, “peki bunun anlamı ne?” diye sordu, “rakiplerinden daha hızlı koşarak biraz daha akıllı olmadın, eskisine göre daha ölçülü ve daha az korkak da olmadın; ileride acıya daha az duyarlı olmayacaksın, daha az iddialı, daha az tasasız yaşamayacaksın.” [16] “Elbette değil, ama ben Greklerin en hızlısıyım.” – “Evet ama bir tavşandan ya da bir geyikten daha hızlı değil, ve bu hayvanlar bu kadar hızlı olmalarına karşın, bütün hayvanların en ürkeği ve en korkağıdır. Onlar insanlardan, köpeklerden, kartallardan korkarlar ve acınacak bir ömür sürerler. Çabukluğun bir korkaklık belirtisi olduğunu bilmiyor musun? Ne rastlantıdır ki, özellikle en hızlı hayvanlar aynı zamanda en korkakları oluyor.
[17] Birçoğundan daha yavaş olan ve kötüleri, koşarak yakalayamayan Herakles ise bu yüzden önünden kaçanlara karşı kullanmak için ok ve yay taşıyordu.” – “Evet ama ozanın dediği gibi, Achilleus hem hızlı hem de çok cesurdu.” – “Achilleus’un hızlı olduğunu nereden biliyorsun? Bütün gün peşinden koşmasına karşın Hektor’a yetişememişti.(18) En değersiz hayvana bile yenildiğin bir konuda çalım satmaya utanmıyor musun? Sanırım sen bir tilkiye bile yetişemezsin. Aradaki fark ne kadardı?” – “çok azdı Diogenes, ama galibiyetimin en güzel yanı da buydu.” – “Öyle mi, demek ki sadece bir adım farkla talih senden yana oldu?” – “Evet, ama yarış alanı birinci sınıf koşucularla doluydu.” – “Tepeli tarla kuşları iki yüz metrelik bir mesafeyi ne kadar çabuk kateder?” – “Ama onların kanatları var!” – [19] “Bu durumda en iyi şey hızlı olmaksa, tepeli bir tarla kuşu olmak insan olmaktan çok daha iyi olurdu. O zaman mitte anlatıldığı gibi, başlangıçta insan olan, sonra kuşa dönüştürülen bülbüle ve hüthüt kuşuna üzülmeye ihtiyaç kalmazdı.” – “Ancak bir insan olarak ben, insanların en hızlısıyım.” – “Nasıl? Karıncalarda da birinin ötekilerden daha hızlı olduğunu kabul etmememiz mi gerekiyor? Ama bu yüzden onlara hayranlık duyuluyor mu? Bir kimsenin karıncaya, hızlı olduğu için hayranlık duyması sana gülünç gelmez miydi? [20] Bütün koşucular kötürüm olsaydı, bir kötürüm olarak kötürümleri yenmiş olmaktan gurur duyar mıydın?”
[Köpeklerin Bilgeliği, Çev. Oğuz Özügül, Say Yayınları (hazırlanıyor)]
- 3594 okuma
Yorumlar
Yeni yorum gönder