Jürgen Habermas - "Anti-modernizm" - "Pre-modernizm"- "Post-modernizm"
Batı dünyasının az çok tümünde kapitalist modernleşme süreçleri gibi kültürel modernizme karşı eleştirel eğilimleri de azdıran bir anlayış gelişmiştir. Sanat ve felsefenin olumsuzlanması çağrısında bulunan programların iflasından doğan düş kırıklığı, muhafazakar tavırlara bahane bir bahane olarak kullanılmaktadır. "Genç muhafazakârlar"ın anti-modernizmi "yaşlı muhafazakârlar"ın pre-modernizminden ve yeni-muhafazakârların post-modernizminden kısaca ayıralım.
"Genç Muhafazakârlar", estetik modernliğin temel deneyimini yeniden gündeme getirirler. Yararlık ve çalışmanın zorunluluklarından kurtarılmış merkezsiz öznellik üzerinde hak iddia eder ve bu yolla modern dünyanın dışına çıkarlar. Modernist görüşler temelinden, uzlaşmaz bir antimodernizmi savunurlar. Kendiliğinden imgelem, öz-deneyim ve duygusallık güçlerini uzaklara, arkaik bir plana kaydırırlar. Araçsal aklın karşısına manişist biçimde, ister iktidar ya da egemenlik, ister varlık (sein) ya da şiirselin Dionyssosçu gücü olsun sadece çağrışımlarla elde edilebilen bir ilke çıkarırlar. Fransa'da bu çizgi, Georges Bataille'den Michel Foucaoult'yu izleyerek Jacques Derrida'ya kadar uzanır.
"Yaşlı Muhafazakârlar", kendilerinin modernizme bulaşmalarına izin vermezler. Tözel aklın çöküşünü, bilimin, ahlakın ve sanatın farklılaşmasını modern dünya görüşünü ve onun salt yöntemsel akılcılığını üzülerek gözlemler ve modernlikten önceki bir konuma çekilmeyi önerirler.
Bugün özellikle, yeni-Aristoculuk belirli bir başarı kazanmış durumdadır. Ekolojik problematiğini göz önünde bulundurarak, kendisinin kozmolojik bir etik istemine olanak tanır. (Leo Strauss'la başlayan bir okula bağlı olarak Hans Jonas ve Spaemann'ın ilginç çalışmaları örnek olarak verilebilir.)
Son olarak, yeni-muhafazakârlar, modern bilginin gelişimini, sadece teknik ilerlemeye, kapitalist büyümeye ve akılcı yönetime yol açabilmek için kendi alanının ötesine geçebildiği sürece hoş karşılarlar. Bunun yanı sıra, kültürel modernliğin patlayıcı içeriğini eksiksiz kılacak bir politika önerirler. Bir teze göre, bilimin, doğru olarak anlaşıldığında artık yaşam dünyasının yönlendirilmesi için kullanılması kesinkes anlamsız hale gelmiştir. Başka bir tez de poltikanın ahlaki-pratik olumlama taleplerinden olabildiğince uzak tutulmasının gerekliliğidir. ve üçüncü bir tez de sanatın düşünsel niteliğini savunan bir tezdir. Sanatın ütopik bir içeriğe sahip olduğunu reddeder ve estetik deneyimi kişisel alanla sınırlamak için onun yanılsamalı karakterini vurgular. Burada, erken dönem Wittgenstein, orta dönem Carl Schmitt ve son dönem Gottfried Ben sayılabilir. Ama bilim, ahlak ve sanatın yaşam dünyasından ayrılmaları ve uzmanlarca yönetilen özerk sahalara kesinkes kapanmalarıyla, kültürel modernlik projesinden geriye kalan yalnızca modernlik projesinin tümden ortadan kaldırdığımızda elimize geriye ne kalacaksa o olacaktır. Bunu ikame etmek için gelenekler önerilir, ama bunların da (normatif) haklı çıkarma ve geçerlilik taleplerine bağışık oldukları kabul edilmektedir.
Bu tipoloji, şüphesiz, diğerleri gibi bir basitleştirmedir. Ama, çağdaş entelektüel ve politik yüzleşmelerin analizi için tümüyle yararsız olduğu söylenemez. Pre-modern esintiler taşıyan anti-modernlik fikirleri korkarım alternatif kültür çevrelerinde yaygınlık kazanmaktalar.
Jürgen Habermas
(1980 Eylül, Habermas'ın Frankfurt'ta Adorno Ödülünü alırken yaptığı konuşma metninden)
Kaynak: Dipnot Dergisi, sayı: 1/2010, Nisan-Mayıs-Haziran
- 7198 okuma
Yorumlar
Yeni yorum gönder