Alıntı: Varolmanın Yalnızlığı
(Guillaume Apollinaire, Asger Jorn)
Neden İbarettir yalnızlığın keskinliği? Asla bir başımıza varolmadığımızı söylemek harcıâlem bir şeydir. İlişkide olduğumuz varlıklar ve şeylerle kuşatılmış haldeyiz. Görerek, dokunarak, duygudaşlık ve birlikte çalışma yoluyla başka olanlarla beraberiz. Tüm bu ilişkiler geçişlidir (transitive): Bir nesneye dokunurum. Başka olanı (autre) görürüm. Ama ben Başka değilimdir. Ben yapayalnızımdır. Demek ki kesinlikle geçişli olmayan öğeyi oluşturan, yönelimsellikten uzak, ilişkisiz olan şey bendeki varlıktır, varolduğum olgusu, varolmamdır. Varolan dışında her şey mübadele edilebilir varlıklar arasında. Bu anlamda olmak (étre) varolma yoluyla tecrit olmaktır. Ben, ben olmaklığımla bir monad'ım. Varolmam dolayısıyladır ki kapısız ve penceresizim, yoksa bendeki iletişim kurulamaz herhangi bir içerik dolayısıyla değil. Eğer varolma iletilemez bir şeyse, bunun nedeni onun bendeki en özel şey olan şu varlığımda köklenmiş olmasıdır. Öyle ki bilgimdeki, kendimi ifade araçlarımdaki tüm genişleme, şu en âlâ içsel ilişki olan varolmayla ilişkim üzerinde hiçbir etki yapmaz. (s. 62-63)
[...]
Yalnızlık varolanın birliğinin kendisidir; varoluşun kendisinden itibaren meydana geldiği varolmada bir şeyin olması olgusudur. Özne yalnızdır, çünkü tektir. Varolanın varolmaya hâkimiyeti olan başlangıcın özgürlüğünün mevcut olması için, yani kısaca varolanın mevcut olması için bir yalnızlığa gereksinim vardır. Öyleyse yalnızlık yalnızca bir umutsuzluk ve bir bırakılma değil, bir yiğitlik, bir gurur ve bir egemenliktir de. Bunlar, münhasıran umutsuzluk terimleriyle yapılan varoluşçu yalnızlık çözümlemesinin, Romantik ve Byroncu edebiyatın ve psikolojinin gururlu, aristokratik ve dahiyane yalnızlığının tüm izleklerini unutturarak silmeyi başardığı özelliklerdir. (s.74)
[...]
Yalnızlık, başkasından yoksun olma dolayısıyla trajik değildir, özdeşliğinin tutsaklığında kapatılmış olduğu, madde olduğu için trajiktir. (s.77)
[...]
Shakespear'in trajedisindeki soytarı, deli, dünyanın tutarsızlığını ve ahvalin saçmalığını açıkça hisseden ve dile getiren kimsedir. Trajedinin başkişisi değildir, onun aşacağı hiçbir şey yoktur. O, kralların, prenslerin ve kahramanların dünyasında bir çıklıktır ki, bu açıklık sayesinde deliliğin esintisi o dünyayı boydan boya kateder - ışıkları söndüren ve perdeleri yırtıp atan fırtına filan değildir. Uzun günlerimizi dolduran ve bizi benzerlerimizle ilişkilere atmak üzere yalnızlığımızdan söküp alan uğraşılar bütünü boş yere düşüş, gündelik yaşam, hayvanilik, alçalma ve müptezel maddecilik olarak nitelendirilmektedir. Hiç de önemsiz değildir bu uğraşılar. İlksel zamanın kökeni itibariylr bir ekstaz* olduğu düşünülebilir, sonra tutar kendimize bir saat satın alırız; varoluş çıplaktır çıplak olmasına ya, yine de mümkün mertebe usulünce giyinmek icap eder. Ve endişe hakkında bir kitap yazınca bu kitap birileri için yazılmıştır, kaleme alınışından yayımlanışına dek tüm aşamalar katedilir ve bu arada bazen de bir endişe tüccarı gibi davranılır. İdam mahkûmu son yolculuğu esnasında kılığına kıyafetine çeki düzen verir, son bir sigarayı kabul eder ve kurşunlanmadan önce anlamlı bir iki laf eder. (s. 84)
* ekstaz: lafzı manası "dışarda durmak"tır. (..)
Zaman ve Başka, Emmanuel Levinas, çev. Özkan Güzel, Metis Yayınları, İstanbul, 2005.
- 4126 okuma
Yorumlar
Yeni yorum gönder