nietzsche - "suç", "kara vicdan" ve benzerleri

[...]
Söz verebilen bir hayvan yetiştirmek - insan açısından bu, doğanın kendine yüklediği paradoksal bir görev değil mi? İnsanla ilgili gerçek bir sorun değil mi? Bu sorunun büyük ölçüde çözülmüş oluşu, karşıt kuvveti, unutkanlık kuvvetini tümüyle anlamış birine çok şaşırtıcı görünmelidir. Unutkanlık, yüzeysel olarak bakıldığında sanılabileceği gibi, bir ves inertia (süregelme kuvveti, atalet kuvveti, dirençli kuvvet) değildir.
Aksine, etkin ve en kesin anlamıyla, yaşantısına sahip olduğumuz, yaşadığımız şeyleri kendine mal edip sindirirken bu sürece ruh katma denilebilir. Onların çok azının bilincimizin içine girmesi olgusundan sorumlu olan bir ket vurma yetisidir; tıpkı fiziksel beslenmeyi içeren bedene katma adlı bin yönlü süreçte olduğu gibi.
Bilincin kapı ve pencerelerini bir süre için kapatması, birlikte ya da birbirlerine karşı çalışan hizmet organlarımızın yeraltı dünyasındaki çatışmalarından ve gürültüsünden uzak kalması; bilincin, yeni şeylere yer açmak, her şeyin üstünde, daha soylu işlevler, görevler, düzenleme, önceden belirleme için (çünkü organizmamız bir oligarşidir) biraz sessizliği, bir parça tabula rasasıdır, -bir kapı bekçisi, ruh düzeninin, huzurun, etiketin koruyucusu gibi, unutkanlığın etkin amacı budur: Böylece unutkanlık olmaksızın, mutluluğun, sevincin, umudun, gururun, şimdinin olmayacağı açıkça belirginleşiveriyor.

Bu ket vurma aygıtının bozulup çalışmadığı biri, yerinde bir karşılaştırmayla (salt karşılaştırmadan öte bir şeydir, bu) hazımsız bir insana benzetilebilir- hiçbir şeye hazır olmayacaktır o... Bu, unutkan olmak zorunda kalıp unutmanın bir kuvvet, bir tür güçlü sağlık belirtisi oluşturduğu hayvan, kendini zıttına bir yetiyle, bellekle donatır, bellek yardımıyla da belli durumlarda -yani söz vermenin gerçekleştiği durumlarda, unutkanlık askıya alınır.
Bu hiç de düpedüz bir bilinçte bir kez iz bırakmış izlenimlerden edilgen bir biçimde kendini kurtaramama; hiç de bir kez rehin alınmış bir sözcükten dolayı, insanın bir kez daha başka şeylere "hazır" olamayacağı düpedüz bir hazımsızlık değildir. Aksine, kendini bunlardan kurtarmayı istememe, bir kez istenmiş bir şeyin sürekliliğini isteme, gerçek bir isteme belleğidir: Böylece özgür "istiyorum", "bunu yapacağım" ile, istemenin gerçek boşaltılması, bunun aktı, tuhaf bir yeni şeyler, çevreler dünyası, hatta isteme aktlarının bile (bu uzun isteme zincirini kırmaksızın) arasında bulunabilecektir.

Ne de çok şeyi şart koşuyor bu! Bu biçimde geleceğe sahip çıkmak için insan, öncelikle zorunlu olayları rasgele olaylardan ayırmayı, nedensel düşünmeyi, sanki onlar şimdiye aitmiş gibi, çok uzakta olanları görüp öncelemeyi, kesinlikle amacının ne olduğunu, ona ulaşma araçlarını, genel olarak hesaplayıp tahmin edebilmeyi öğrenmelidir. - insanın kendisi her şeyden önce, tahmin edilebilir, düzenli, zorunlu olmalıdır, kendi hakkındaki tasarımlarında bile, ve sonunda, sözveren birinin yaptığı gibi, kendi geleceğine kefil olabilmelidir.
[...]

Ahlakın Soykütüğü Üzerine - bir kavga yazısı, nietzsche, çev. ahmet inam, s. 66

Back to top