her şey bir eksikten bir fazla
her şey bir eksikten bir fazla
ufalandıkça birleşen yanlarımızda
gövdesi kemirilmişleri iyileştiriyor zaman
hırs
ıslak bir kibriti habire sürtmek gibi taşın kıyısına
kibri göğe değen ağaçların arasında
avıyla göz göze silahını satan avcı
avıyla yenik
sabahları çekiliyor akşamları açılıyor perde
kadife ağırlığında canım
kristalleşen ağlarım
kreşendo
yükseliyor işte
en altta olduğu yerden
sızarak hayatın içine
bir tutam ot oluyor
yükseliyor gövdesi kemirilmişlerin üzerinde
camın ağırlığını kıskanıyor içi dış birliğini
ve kuzgun bakışlarıyla kıskanıyor yolcularını aynı geminin
her seferinde dümen kırdığı su yollarından
kendi yollarını çekip almak istiyor
yol gelmez yol alınır çamurlu ayaklarla üstünde yürünmesinden bilinir bu
ve şimdi sen
simyasını ör ruhların
sihirli formüller ekle nasıl çıkılır sabaha
bir duvarı kanayan bir odadan
nasıl çıkılır hayatın kapısına..
bu amansız kapanlara karşı koymak için
ah eski daktiloların ankesörlü telefonların kasayla gazozların
hep aşağı düşürdüğüm balkonların
balkonlarından sevdiğim aşkların arasından
kusurdur
bile bile bir kusurlu güzel yapmak el işiyle
olmayana dantel örmek, kenarları sürfile
sökülür yerine takılan her şey
işte bu sözcüklerden yoruldum en çok
hep hiç ama lakin fakat
mesela örneğin misal bu sözcüklerden
ve ki ile ile bağlanan bağlaçlarından
bir dilin dillenmemiş sözcüklerini çekip çıkardım
tozlarını üfledim kol ağzımla sildim üstlerini
ta ki kalmasın dokunmayı bilmeyen parmaklarından iz
sökülür bu dikişleri atlayarak giden teyel
bu sürfile aşk… dikiş atar… dikiş atar seninle arama hayat.. izi kalmaz…
20 eylül 2009
- 3026 okuma
Yorumlar
Yeni yorum gönder