ya Sezar ya hiçbir şey - Kierkegaard

Umutsuzluğa düşen insan bir şeyden dolayı umutsuzdur. Dolayısıyla, o bir an gibi görünür ama yalnızca bir an; tam da o anda hakiki umutsuzluk kendisini gösterir veya umutsuzluk gerçek yüzünü gösterir. Çünkü bir şeyden dolayı umutsuzluğa düştüğünde, aslında kendisinden umutsuzluğa düşmektedir ve şimdi kendinden kurtulmaya çalışmaktadır. Böylece sloganı “Ya Sezar ya hiçbir şey” olan tutkulu insan Sezar olamadığında bundan dolayı umutsuzluğa düşer. Ama bu başka bir şeye de işaret eder, öyle ki Sezar olamadığı için şimdi kendisi olmaya da tahammül edemez. O aslında Sezar olmaması olgusu üzerine umutsuzluğa düşmemiştir, ama Sezar olmadığı için kendisi ile umutsuzluğa düşmüştür. Eğer Sezar olsaydı kendisi için sonsuz bir neşe (her ne kadar bir başka anlamda aynı şekilde umutsuzluk) olacak olan bu kendilik, şimdi onun için kesinlikle katlanılamazdır. Daha derin bir anlamda, onun için katlanılamaz olan onun Sezar olmamış olması değildir, aksine Sezar olmayan kendilik onun için katlanılamaz olan şeydir; veya daha doğru bir şekilde, onun için katlanılamaz olan şey kendi kendinden kurtulamamasıdır. Eğer Sezar olmuş olsaydı çaresizlik içinde kendi kendisinden kurtulmuş olacaktı, ama şimdi Sezar olmadığı için çaresizlikle kendisinden kurtulamamaktadır. Özünde, her iki durumda da o aynı şekilde umutsuzdur, çünkü kendisine sahip olmadığı için kendisi değildir. Sezar olarak kendisini bulmayacaktı ama kendisinden kurtulacaktı ve Sezar olmayarak kendi kendisinden kurtulamadığı için umutsuzluğa düşer. O halde, umutsuz bir kişi için “O kendini tüketiyor” demek yüzeysel bir görüştür (ki bunu söyleyen kişi muhtemelen ne kendi umutsuzluğa düşmüştür ne de umutsuz birisini görmüştür). Çünkü bu tam da onun umutsuzluğa düştüğü şeydir ve çektiği işkence tam da bunu yapamamanın işkencesidir, çünkü umutsuzlukta yanıp kül edilemez, yok edilemez bir şey, yani kendilik ateşe verilmiştir.

O halde bir şeyden dolayı umutsuzluğa düşmek hala tam anlamıyla umutsuzluğa düşmek değildir. O bir başlangıçtır veya o bir hekimin bir hastalığın hala kendisini göstermediğini söylemesi gibidir. Bir sonraki adım kesin umutsuzluktur, yani kendinden umutsuzluğa düşmektir. Genç bir kız aşkından umutsuzluğa düşer ve böylece o sevdiği için umutsuzluğa düşer çünkü sevgilisi ölmüştür veya onu aldatmıştır. Bu kesin bir umutsuzluk değildir; hayır, o kendisinden umutsuzluğa düşmüştür. Onun bu kendiliği, eğer o adama ait olsaydı, en hoş bir şekilde kendisinden kurtulmuş olacağı veya kaybetmiş olacağı bu kendilik şimdi o “bir başkası” olmadan bir kendilik olmak zorunda olduğunda onun için bir işkencedir; kendisi için bir hazine (ancak bir başka anlamda aynı şekilde umutsuzluk içinde) olabilecek bu kendilik, “o” ölü olduğu için şimdi artık onun için iğrenç bir hiçliktir veya ona aldatıldığını hatırlattığından dolayı onun için tiksindirici bir şeydir. Böyle bir kıza “Sen kendi kendini tüketiyorsun” demeye çalışın ve onun şu cevabı verdiğini duyacaksınız: “Oh, hayır, işkence tam da benim onu yapamamamdır.”

Kendinden umutsuzluğa düşmek, umutsuzluk içinde kendinden kurtulmayı istemek bütün umutsuzlukların formülüdür ve böylece umutsuzluğun ikinci biçimi (kendi olmayı istemenin umutsuzluğu) birinci umutsuzluk biçimine (kendi olmayı istememenin umutsuzluğuna) geri götürülebilir, aynen yukarıda ilkinin ikincisine dönüştürüldüğü gibi. Umutsuz kişi umutsuzca kendisi olmayı ister. Ama eğer umutsuzca kendisi olmayı istiyorsa, kendinden kurtulmak istemeyecektir. Evet, öyle görünüyor; ama eğer daha dikkatlice incelenirse, çelişkinin en nihayetinde aynı olduğu gözlenir. Umutsuzca olmak istediği o kendilik, aslında olmadığı kendiliktir (çünkü insanın gerçekten de sahip olduğu kendiliği istemesi umutsuzluğun tam karşıtıdır); onun gerçekten istediği şey, kendiliği onu yaratan Güç’ten ayırmaktır. Ama bütün umutsuzluğuna rağmen bu onun yapamadığı şeydir, umutsuzluğun bütün çabalarına rağmen o Güç daha güçlü olandır ve kişiyi olmak istemediği kendilik olmaya zorlar. Ama o kendisinin seçmeyi göze aldığı kendilik olmak için her şeye rağmen kendisinden kurtulmak, olduğu kendilikten kurtulmak ister. Olmak istediği gibi bir kendilik olması onun en büyük zevkidir (ama bir başka anlamda aynı şekilde umutsuzluğudur), ama olmak istemediği kendilik olmaya zorlanmak onun işkencesidir, yani kendinden kurtulamamanın işkencesidir.

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Back to top