Alıntı: Kalpazanlar ve Eleştirmenler

"Günün birinde Herakles'in karşısına iki kadın çıkar. Biri ona güç işlerle, ezâyla ve cefâyla dolu meşakkatli bir hayat, diğeri ise yan gelip yatmakla ve zevkü sefayla geçecek müreffeh bir hayat vaat eder. İlk kadın kendisini Fazilet, ikincisiyse Fuzulet olarak tanıtır. Görünürde Fuzulet daha çekici gelse de Fazilet, Herakles'in sonunda iyi bir noktaya varabilmesi için, daha güç olan yolu takip etmesi gerektiği konusunda çok dokunaklı ve itiraz kabul etmeyen bir tartışma yapar. Ne yazık ki, kalpazanlık ve eleştiri, Fazilet ve Fuzulet'e kıyasla daha fazla benzeşirler; ikisinin arasında bir seçim yapmanın Herakles'inkine kıyasla çok daha karmaşık ve zorlu olduğu da tecrübeyle sabitti.

Hem kalpazanlık, hem de eleştirmenlik, büyük çaplı ortak bir meseleyi çözme konusunda birtakım yollar ortaya koyar. Her büyük uygarlıkta zamanla, otorite kurmuş metinlerden oluşmuş bir külliyat ortaya çıkar; bunlar toplumsal, dini ve siyasi esasları belirler, yaşamı düzenleyen kurallar ortaya koyar. Yaşam tarzları ve kurumlar değişse de, metinler, tıpkı Dorian Gray gibi ebedi bir gençlikle, değişmeden kalır. Bunlar er ya da geç, yol gösterdikleri uygarlığın uğradığı değişime ayak uydurmakta ciddi biçimde yetersiz kalır.

İşte bu noktada metinlerin yorumuyla görevli entelektüeller seçim yapmak zorundadır. Mecazı tercih edip, metinlerin görünürde günün koşullarına uymadığını, bununsa edebi özelliklerin gerçek anlamın üzerini örtmesinden kaynaklandığını söyleyebilirler. Böylece de, hem metnin işe yararlığını sürdürmüş, hem de yorumcuların otoritesini vurgulamış olurlar. Ya da harfi harfine açıklamayı tercih edip, ısrarla modern koşulların gelişmeden değil de, bozulmadan kaynaklandığını söyleyebilirler. Metinler silbaştan bir reformun temelleri olurlar; toplumun çehresi, gençlik portrelerindeki haline sokulmaya çalışırlar.

Yorumcular eleştiriyi de tercih edebilir, ve şartların, hep olduğu gibi, zamanla değiştiğini açıklayabilirler. Metinler kendi ait oldukları dünyayı yansıtırlar, ama biz, birtakım eski metinlerin ya da belgelerin standartlarımıza göre yeniden biçimlendirilmiş hallerinin işe yaramadığı, bunların yepyenilerine ihtiyaç duyduğumuz kendi dünyamızda yaşarız. Ya da, çoğu zaman yaptıkları gibi, Amerika'da anayasal içtihat diye bilinen tek bir büyülü iksirin içinde, tüm bu işe yarar ama uyuşmayan yöntemleri harmanlayabilirler. Son olarak da kalpazanlıkla, çehrenin kendisini değil de tasvirini değiştirmeyi deneyebilirler. Eninde-Sonunda kalpazanlık, geçmişle başa çıkabilmenin yollarından biridir; diğerlerinin çoğuna kıysala daha başına buyruk da değildir. Eleştirinin yöntemleriyle kendi yöntemleri arasındaki yapısal benzeşme, uygulamaya yönelik kısa vadedeki amaçlarında temel benzeşmeler göz önüne alındığında, yeterince anlaşılır hale gelir.

(...)

Bir zamanlar Çinli bir eleştirmen, bunları yaratanlar öldükten yüzyıllar sonra, hakiki eserlerle gerçek eserlerini ayırmanın imkânsızlığından doğan kederini dile getirmişti: "Eskiler artık gittiler ve onları sorgulamak için öbür dünyadan geri getirmemize imkân yok. Bir yandan bu konuda kavga-gürültü-münakaşa ederken, boşa çaba harcamaksızın ve hata yapmadan, hakikate nasıl ulaşacağız?""

(...)

Kalpazanlar ve Eleştirmenler, Anthony Grafton, 1. Baskı, Dost Kitabevi, 1998, Ankara

(...)

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Back to top