Gediz Dergisi Soruşturmaya Yanıtlar

KIŞ 2010 – Sayı: 6
Düzenleyen: Olcay Özmen

1- Bir algı ve görme biçimi olarak Şiir sizin için ne ifade ediyor? Size ve içinde bulunduğunuz hayata- dünyaya ne getiriyor? Ya da ille de Şiir’in bir şey getirmesi gerekli mi?

Şiirin bir tür raydan çıkmayı gerektirdiğini düşünüyorum. Yani özellikle de zihinsel anlamda. Çünkü şiir dili yeniden şekillendirerek, kurarak, kullanarak, varoluşunuzu ve aynı zamanda yaşamla kurduğunuz bağı da direk etkileyen bir şeye dönüşüyor. Siz o zaman kendinize de çevrenize de ülkenizde olup bitenlere, politikaya sanatın diğer alanlarına kısaca her şeye de şiirin kodları üzerinden bakmaya başlıyorsunuz. Her şeyi şiir yapma malzemesi olarak görmekten söz etmiyorum. Şiirin onunla didiştiğin zaman insana katacağı çok şey var. Yoksa şairin bir insan olarak diğerlerinden ya da sanatın diğer alanlarıyla ilgilenen insanlardan ne farkı var ki? Şiirden ille somut bir fayda beklemek durumunda değiliz. Gerçi şiirden değilse de şiirin olanaklarından fayda umulduğu olmuştur. Oysa şiir birkaç istisnayı saymazsak hiçbir şaire de para pul, şöhret, sosyal statü gibi şeyler kazandırmamıştır, yine de kimi şairlerin dönem dönem bu beklenti içinde oldukları görülmüştür. Bunun da şiirle değil şairin karakteriyle alakalı olduğunu sanıyorum. Şiirin bir anda kitlesel olarak hissedilmese de dönüştürücü bir etkisi olduğuna inanıyorum.

2- 2000’li yıllarda şiire / şiir dünyanıza giren yeni yapılar, sözcükler, anlayış ve kavrayış farklılığı / farklılıkları var mıdır? Yazmaya ilk başladığınız dönemden bu yana, Şiir size göre (sözcük-biçim-anlayış bakımından) bir değişim gösterdi mi? Gösterdi ise, bu nasıl yapıldı?

Zannımca şiirde değişimlerin, dönüşümlerin, kırılmaların yaşandığı dönemler esasında içinde bulunulan çağın, imkânlarının gelişmesiyle de çok alakalı. Buradan bakınca 2000’lerde küreselleşme, teknolojik gelişmeler (internet vb.), bire bir yaşamasak da postmodern düşünce direk ya da dolaylı olarak şiiri de etkilemiştir. Bu alanların bozucu etkileri de görüldü belki ama genel olarak her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu düşünüyorum. Özellikle deneysel/görsel yaklaşımların uzun vadede olumlu etkileri olacağını, bu yıllar çatışmalı, tartışmalı geçse de, doğru yönde yapılan tartışmaların yol açıcı olacağını, taşların zamanla yerine oturacağını düşünüyorum. Ama sahici bir şekilde şiirde yerini alarak ama yitip giderek. Fakat bunun için önceden kehanette bulunamayız. Yenilik her zaman tartışmalı bir konu olmuştur. Neyin “yeni” olup olmadığı da “yeni”den nasıl faydalanıldığı da. Üstelik “alışmaya ve kanıksamaya” fazla alışık bir toplum olduğumuz için, hangi konuda olursa olsun “yenilik” ürkütücü gelir, tedirgin eder, hatta bazen tehdit olarak bile algılanabilir. Bu on yılda bu tarz bir eğilim göstermedim ama kendi seyirimde atladığım eşikler oldu, bundan da hoşnutum. Bizde, boğazına kadar şiire gömüldüğü için kendi şiirini, geleceğini göremeyen bir şiir anlayışının yaygın olduğunu düşünüyorum. Şiirin zenginleşmesi, beslenmesi için önce şairin buna uygun hareket etmesi gerekir. Mesela şiirin müzik, resim ya da sinemayla hatta belki plastik sanatlarla yeterince ilişkisi olmadığını görüyorum. Yani üretenler düzeyinde de. Bu da sürekli kapalı devre bir topluluk haline getiriyor bizi ve olası tartışmalar da sığ bir bakış açısıyla yürütülüyor. Tabii bu, şairin kendisini nasıl tanımladığıyla da alakalı. Özellikle son yıllarda dışında olsam da bahsettiğim tür kırılmaları ya da oluşumları izlemeye/anlamaya çalıştığımı söyleyebilirim. Eleştirel baktığım noktalar da var, durup düşünme ihtiyacı duyduğum noktalar da.. Bunu sadece bir şair olarak değil bir okur olarak da yapma ihtiyacı duyuyorum. Çünkü bu kadar hızlı bir değişim içerisinde yaşarken şiiri pamuklara sarıp “steril” tutmaya çalışmanın bir anlamı var mı? Üstelik şiirin doğası da ehil değilken… Bir şair otuz yıl boyunca aynı şiiri yazıyorsa buna “tarz” demek işin biraz kolayına kaçmak olmaz mı? Elbette şiirinin hangi yönde ivme kazanmasını istediği, bunu ne yollarla yapacağı şaire kalmış bir şey. Bu nedenle kimi şairlerin şiir anlayışlarının yazdıkları şiirde sıçramaları öngörmelerini, bu yönde şiir yazmalarını, denemeler yapmalarını tuhaf bulmuyorum. Değişemeyecek kadar kalın kabuk bağlamış bir şiir de aşırı uçlarda kararsız gezinen bir şiir kadar tehlikeli olabilir. Bugün yazılan şiir kendi içinde eleştirileri de içeriyor elbette. Birkaç dizesini okuduğumda şiir olmadığını düşündüğüm fazlasıyla metin var. Benzer şekilde yazdığım şiirle ilişkilendiremeyeceğim ama okuduğumda şiir olduğunu düşündüğüm örnekler de. Bence en büyük sıkıntı tek şablon, tek kalıp beklentisi. Türk şiiri dediğimiz şey de aynı debide akan ırmaklar toplamı olmak zorunda değil. Biraz daha cesur olmak lazım, bir okur olarak bile. Şiir öyle bir topluiğne batırıldığında sönüp gidecek bir balon mu ki, şiirden daha fazla endişe üretiyoruz. Kaldı ki her dönemde bu tür çıkışlar da karşı çıkışlar da olmuştur. Benim umutsuz baktığım şey insanın değişime bu kadar kapalı olması.

3- Şiiri dönemlere, dilimlere, yıllara ayırarak açıklamaya kalkışmak bir kolaycılığı ifade etse de; sizce 80’li, 90’lı ve 2000’li yıllarda ülkede-insanda-ve dolayısıyla şairde/şiirde ne gibi değişimler oldu? Son 30 yıllık dönemde ortaya çıkan tabloda öne çıkan dergiler ya da şairler oldu mu?

Kolaycılık olarak düşünmüyorum bunu. Bir yaklaşım şekli diyelim. Ama bu yapılırken geçişsiz ara bölmeler haline getirilirse ya da bu ifade, dönemi ortaya koymak için değil de şairleri etiketlemek için kullanılırsa zararlı olabiliyor. Tarihsel değişimleri henüz içindeyken hissetmek kolay olmayabilir. Ama bugün 80’lere daha net bakabiliyoruz. Çünkü 80’ler dediğimiz süreç zaten 90’lara hatta 90’ların ortasına kadar bir yandan devam eden bir süreç. Kaldı ki ortak bir ağızla 80 kuşağı denilen şairlerin de çoğu hayatta ve şiir yazmaya devam ediyorlar. Biraz daha bugüne yaklaştığımızda “kırılma” olarak nitelendirilen şey, aslında sadece şiir için değil hayatımız için de bir “kırılma” dönemi. Doğal olarak şiir de bundan payını alacaktı ve aldı da. Burada şiirin yapısından, kullanılan sözcüklere, biçimine, temasına kadar farklılıklar görüyoruz. Ayrıca kadınların şiirde yoğun bir şekilde yer almaları da özellikle 90’lardan itibaren olmaya başlıyor, hatta 2000’lerde yoğunlaşıyor ve bu bütün bir şiir tarihimizde ilk dönem, eminim bundan sonrasında da şiir yazan kadınlar daha fazla etkili olacaklardır. Dergiler açısından bakıldığında 80’ler bence bu işin en fazla ciddiye alındığı dönemlerden birisi. Ve kesinlikle yol açıcı. 90’larda bu artış hız kazanıyor zaten… Her birinin doğallıkla eleştiriye açık yanları olsa da bir yanda Edebiyat Dostları, Edebiyat Eleştiri, Şiir Atı, Üç Çiçek, Broy, Sombahar, Ludingirra, Dfter, Metis Çeviri; bir yanda Evrensel Kültür, Damar, Berfin Bahar, İnsancıl, Yaba Edebiyat dergileri geliyor aklıma. Başka bir uçtan da Dergah, Yediiklim, Hece; 2000’lerde bir yanda Atlılar, Kırklar, Kaşgar, Kökler bir yanda Edebiyat ve Eleştiri, Kavram Karmaşa, Pencere, Uzak, Yom Sanat, Öteki-siz, Yaratım, Budala, Üç Nokta, Şiir Oku, Şiir Odası, Kül Sanat dergileri ilk aklıma gelenler. 2000’lerde çıkmaya başlayan ve bugün devam eden 10-15 derginin de mevcut dergilerden en az bir yönüyle daha farklı ve etkili oldukları ortada. Ama bu süreç devam ediyor. Çünkü dergiler de evrim geçiriyorlar. Ve 2010’a girmemiz demek geçen on yıl hakkında hemen sonuçlar çıkarabileceğimiz anlamını taşımıyor. Tespitler yapıyoruz elbette, bu tespitler üzerinden yorumda da bulunabiliyoruz ama sonuçları görmek için daha zaman var diye düşünüyorum.

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Back to top