Şairin Bir Okur Olarak Portresi

(Bu yazıyı 5 Mayıs 2010'da yazmaya başlamıştım ve başlarken yarım kalacağını düşünmemiştim. Düşündüğüm ikinci bir başlık da "ikinci yeniyi aşamayan okur" olacaktı...)

Zaman zaman herkesin karşılaştığı bir diyalogdur. Yeni tanıştığınız insanlar size neyle uğraştığınızı sorarlar siz de şiir yazdığınızı söylersiniz mesela… Karşınızdaki kişi, “hmm… benim pek aram yok şiirle” diyebilir ya da “ne hoş”… En sık karşılaşılan yorumlardan birisi de “uzun zamandır şiir okumuyorum” olur. Ona en son ne zaman bir şiir kitabı okuduğunu sorduğunuzda kapı on yıldan açılabilir. Ne okuduğunu sorduğunuzda genellikle gelen cevaplar İkinci Yeni Şairlerinden birisi olur.

İşin tuhafı, okuyabilip yazabilmesinin dışında muhtemelen üniversite tahsili görmüş, bazen akademisyen, kitap alıp okuyan, dergi ve gazete okurudur da ama bir okur olarak yaşamına şiir dahil olamamıştır. Yani bir anlamda bu okur tipi de İkinci Yeni’yi aşamamıştır. Herhangi bir kitap alışverişine şiir kitabı dahil olmadığı gibi bir edebiyat dergisi de izlemiyordur. Muhtemelen şiir yazdığını söyleyen insanlardan da bucak bucak kaçıyordur. Çünkü yabana atılmayacak bir şair prototipi de vardır kafasında. Uçarı, serseri, alkolle fazlasıyla kardeş, bir ânı bir ânına sığmayabilecek, coşkusu da kederi de çoğu zaman da doğallık dışı bir şekilde aşırı uçlarda gezinen, kendisiyle oturup konuşmaktan imtina edilebilecek kadın ya da erkek…

Bu okur tipinin yaşamına şiiri bir okur olarak bile dahil etmeyişinin nedenleri neler olabilir? Mesela son yirmi otuz yıldır yazılan şiiri beğenmiyor, bu şiirler hoşuna gitmiyor ya da ona hitap etmiyor olabilir mi? Ama izlemiyorsa böyle bir bilgiye nereden ve nasıl sahip olabilir ki… Şiir kolay üretilebilir bir tür olarak bu okurun gözünde felsefe, psikoloji gibi uzun bir süreci de isteyen, politika ya da siyaset gibi gündemi durmadan belirleyen ve değiştiren, roman ya da öykü gibi insanın kendisini bir çırpıda “kahraman” yerine koymasına izin vermeyen bir tür olarak hem küçümseyici bakışlara hem de ciddiye alınmayacak kadar mağrur davranışlara maruz kalabilir.

Dolayısıyla bu okur tipi için, sizin de şiir yazıyor olmanız hayatta çok ciddi bir şey yapmadığınız, muhtemelen hayalci bir o kadar da duygusal olduğunuz hissini de taşıyordur.

Şairin okurdan ya da okurun azlığından şikâyet etmesi ya da “şiir okuru” gibi farklı bir altbaşlık açabiliyor olması demek, kafasından yazdığı şiir için kurulmuş bir okur olduğunun ve karşılaştığı okurların bu okur prototipine uygun olmadığının da göstergesidir.

Ama tüm bunlar olurken şair acaba kendisinin de aynı zamanda bir okur olduğunu unutmuş mudur? Hatta şair olmaktan önce okur olduğunu ve muhtemelen şair olmuşluktan sonra da okur olarak kalacağını göz ardı mı etmiştir?

Ortalama 500 adet basılan şiir kitaplarının sadece şairler alsa bile zaten mesela bir yıl gibi bir sürede tükenmesi gerekmez mi? Dergiler konusunda da aynı şey fazlasıyla geçerlidir. Bu, işin bir başka ve sıklıkla tekrarlanan klişelerinden birisi olarak kalsın. Yoksa işin içine ülke nüfusu, okur-yazar sayısı vs. gibi istatistiksel hesaplamalar ve ideal olasılıklar da girer ki yakın zamanda bu olasılıkların olasılık olma ihtimali bile ortadan kaybolacak gibi duruyor.
...
...

(5 Mayıs 2010)

O zaman, konunun benim için iki ayağı vardı. Birincisi en başta not düştüğüm gibi, "ikinci yeniyi aşamayan okur".
İkincisi de okur olmayı bırakan şairlerle, okur olurken şair gibi bak/a/mayan şairler çevresinde. Bugün nafile olduğunu düşünüyorum bu yazının. ne yola çıktığı yer, ne varmak istediği nokta... bu katmanlaşmış ve katmanlarının arası hava almayan, başını kendi içine gömmüş mutlu/mesut/bahtiyar ortama bakınca... tamamdır...

Yorumlar

Keine Komentar

Ilgimi cekti.Sayfanizi zevkle izledim su kisa zaman araliginda.Ancak bu amacli ve eylemci yazilara bir yorum eklemek zahmeti göstermemis okuyanlar.Genellikle ya cok okuyanlar bunlar ya da meraklilar.Ben ise iyi bir okuyucu degilim ama her okudugumu da zahmet edip sahibine "arkadas sana bir sözüm var",türündenim.Yani ise yaramaz gevezelerden.Ha,yanliz bu gevezeligin ben olmasam da karsi taraf cok faydasini görmüstür.Karsilikli yazmalar uzayinca biri degil birine sonunda hic alismadigi seyler düsündürüyor olabiliyorum.
Yani kendimizce kurdugumuz düsünsel kompleksimiz bir yerde hava almaya basliyor ve böylece biri birimizi sevmez/sever oluyoruz.
Biz biraz sairizdir.Biraz yalanci ve biraz da ekonomistizdir.Ama biz en cok da sair ve filozofuzdur.Siir de bunlar arasinda belli yaslardan sonra üstü örtülü olarak yani bir mülteci gibi yasar.Bununla yollarini ayiranlar belli bir yastan sonra biz erkekler cokca ask icin taa o eski akil defterleri karistirarak siirsiz olmayan aski yeniden tavlamak icin geri döneriz.
Iste siirin ikinci yenicileri asamayan kesimi bunlar.Dönüp dönüp dururlar.Ya yeniler.Onlar etkilerini sosyal yasamin icinden cok sonraya sakladilar.Cünkü simdiki genclik siir ve asktan cok cekmiyor.
Iste böyle azizim aziz.

Teşekkürler katkınız

Teşekkürler katkınız için... Bazen bir "hayat belirtisi" beklemiyorum desem yalan olur. Ama yine de internetin bu kadar büyük ve serbest bir gözetleme alanı olması nedeniyle -varsa eğer- bir izler-sessizlik de canımı sıkmıyor. Şüphesiz bunlar benim kişisel görüşlerim. Zaman zaman hırçınlaşıyor da olabilir dil. Ama en kötüsü belirsizliktir bence... Sürekli bulanık bir suda yüzmektense birtakım aralara çizgiler çekilecekse çekilmeli. Kendilerine dahil olunanlarla dahil olunmayanlar net olmalı diye düşünüyorum. Yol her zaman belirsizdir elbette ama kararsız adımlar için bu hep daha da zor olacaktır gibi geliyor bana... İnsan bazı kayıplara neden olacaksa bile kararlar alabilmeli, inandığı şeyin yanında durabilmeli mümkün olduğu kadar, çünkü kendi sorularına verecek cevabı yoksa söyleyecek sözü de kalmayacaktır bir gün...

Yorum izleme seçenekleri

Yorumların gösteriminde tercih ettiğiniz şekli seçerek değişiklikleri etkinleştirmek için "Ayarları kaydet"i tıklayınız.

Yeni yorum gönder

Back to top