güzel ülkem 2
Genellikle bir şekilde haberleri izlemeye çalışırım.. Ama sabah ama gündüz ama akşam... Ama televizyondan ama gazetelerden ya da internet üzerinden...
Bir ara bunu sabahları hele de evden çıkmadan önce yapmama kararı almıştım. Çünkü pek çok kanalda haberler, haber değerinin ötesinde daha doğrusu "aşırı haber" olarak sunuluyor. Bu bazen aslında haber değeri olmayan ya da çok az olan bir şeyin şişirilmesiyle, ya da olayın ana ekseni şaşırtılarak yapılıyor. Kaldı ki haberlerin bütününe baktığınızda olumlu-olumsuz anlamında mesela, büyük çoğunluğu olumsuzdur. Bir yanda siyasi gelişmeler, bir yanda dünyadan felaket haberleri, bir yanda da hırsızlık, soygun, cinayet, tecavüz, çocuk kaçırma, kazalar vs... Böylece evden bir negatif yüklü bulut olarak çıkmamanız için bir neden yok çoğu zaman. Yine de birkaç gün kendimi bundan alıkoysam da hemen yine neler oluyor diye takibe geçiyorum.
Dün akşam haberlerde izlediğim meclis görüntüleri elbette bana bunca şeyi yazdıran. Gerçi bu yeni bir şey değil. Epey zamandır bunun her türlü muhatabıyız. Şiir dünyasında dergilerde, günlük gazetelerin haber metinlerinde, özellikle köşe yazılarında ve en çok da politik alanda... Oysa özellikle siyaset bir bilim olarak ele alındığında mesela iktidar-muhalefet atışmalarında çok daha farklı düzeyde bir şey izliyor olmamız gerekmez miydi? Ben bunun nedenlerini birkaç şeye bağlıyorum. Birincisi çoğu zaman bilimsel bir düşünme yöntemi izlemiyoruz. İkincisi de aslında daha da vahimi çoğu zaman düşünmüyoruz. Ağzımızı açıp mesela "ağaç" dediğimizde, bitkidir, kahverengidir, yaprak, dal ve gövdeden oluşur" filan gibi genel geçer tanımlara sahibizdir. Ama aslında kendimize ait bir "ağaç" fikrimiz yoktur. Bu konuda durup düşünmemiş oluruz çoğu zaman. Ağaç, çok basit bir örnek tabii..
Demek istediğim tüm bunlar olurken havada gidip gelen sözcükler var ama fikirler yok. Siz o diyaloğu daha dinlerken bile hiçbir "düşünme değeri" içermediğini anlayabiliyorsunuz. Kaldı ki bir de bunu yazılı hale getirip baksanız, koca bir yığın olduğunu, onca laf edilip aslında hiçbir şey söylenmediğini farkedebilirsiniz gönül rahatlığıyla. Peki, bu neden böyledir? Bence insanı aklının yetmediği, düşünce üretemediği bir noktada, hakarete ya da kötü söze maruz kaldığı zamanlarda içgüdüsel olarak harekete geçiren bir şey nedeniyle olabilir. En çok da savunma güdüsüdür bu. Bu şey sizin o anda düşünmenize bile engel olan bir şeydir. Zaten söylediğiniz şey de sizin kendi fikriniz değildir. Karşınızaki ne söylüyorsa onun "değilini söylemekle örülür konuşma. Mesela,
-Siz bunu yanlış yapıyorsunuz?
-Hayır siz bunu yanlış yapıyorsunuz
-Sizin bana bunları söyleme hakkınız yok
-Neden yokmuş, söylüyorum işte
-O zaman siz bizden daha çok yanlış yapıyorsunuz
-Siz zaten her zaman böyleydiniz
-Asıl siz her zaman böyleydiniz
-Hayır biz sizin gibi olmadık hiçbir zaman
-Asıl biz sizin gibi olmadık. Biz her zaman iyi şeyleri savunduk
-Sizin iyi şeyler dediğiniz şeylerin ne olduğunu biz biliyoruz
-Siz önce kendi yaptıklarınıza bakın, sonra bize bir şey söyleyin
-Siz kim oluyorsunuz da bize bunları…
-Asıl siz kim oluyorsunuz da karşımıza geçip…
Buradan bir şey çıkar mı? Burada herhangi bir fikir var mı? Bir karşı fikir var mı? Bir fikir varsa bu fikir ortaya konulmuş mu? Ona karşı çıkan, neden karşı çıktığını ifade edebilmiş mi? Ve en önemlisi, sonuç? Ya da akış? Ya da bir gün sonra kaldığınız yerden devam ederek ulaşabileceğiniz bir yer var mı? Yoksa hep aynı yerden başlayacak ama ileri geri gidip durduğunuz için “yürüyormuşsunuz” hissine mi kapılacaksınız?
Hepimize yazık.. Bunların muhatabı olduğumuz için. Çocuklar bunları izleyip, oyun oynarken ya da tartıştıklarında sizi örnek alacaklar ve gittikçe birbiriyle anlaşamayan filan değil “konuşamayan”, “tartışamayan” bir topluluğuna dönüşeceğiz, dönüşüyoruz. Açıkçası bunlar benim canımı çok sıkıyor. Sanırım bu konuda daha esaslı bir şey yazacağım bugünlerde…
- Yeni yorum ekle
- 3249 okuma