Başlangıç ve Sonuç

Geçmişe bağlı olduğum doğrudur ama bu hiçbir zaman nostaljik bir bağlılık olmamıştır. Bendeki daha çok geçmiş denen o geride kalan süreçte bana bağlı olmaksızın kaybettiğim güzel insanlar nedeniyle. Onlara olan özlem, onları her düşünme beni ister istemez birlikte yaşanan anları, yerleri, olayları, dönemleri hatırlamaya mecbur bırakıyor. Bu da benim için hemen hemen 20-21 yaşına kadar olan dönem. Bunun dışındaki geçmişle ilişkimde de hiçbir zaman dönüp aynı şeyleri yaşama isteği duymadım. Oralarda ilgimi çeken, başka başlangıçlar konusu genellikle. Başka türlü başlasaydı nasıl olurdu, nereye giderdi, nereye gelmiş olurdu. Kişileri değiştirmeden başlangıçları değiştirmek mümkün mü? Değişen bir şey olması için değişecek bir şeylerin de olması gerekir. Oysa kişiler değişmesin dediğimde değişimi de kapatmış olmuyor muyum? Olmuyorum aslında ama kişiler değişmesin ifadesini de başka türlü söylemem gerekir. Kastettiğim tutumların değişmesi ama bir insanın herhangi bir konuda tutumunu değiştirmesi de değişmesi anlamına gelmez mi? Emin değilim. Tutum değişikliği herhangi bir değişimin motor unsuru gibi. Bunun için bakışının da değişmesi gerekir. Hayatta ne olur da aynı konuda başka türlü düşünmeye başlarız? Eskiden sevmediğimiz bir şeyi nasıl olur da artık sevebiliriz mesela. Eskiden hiç öyle bir alışkanlığımız yokken gider yeni bir alışkanlık edinir, çok benimsediysek de sanki hiç öncesi yokmuş gibi, sanki doğuştanmış gibi, bu kez de ona sımsıkı bağlandığımız olmaz mı?

Galiba başlangıçları değiştirme isteği aslında sonuçları değiştirme arzusundan kaynaklanıyor. Öyle oldu ama öyle olmaması için nasıl olması gerekirdi diye yaklaşınca zorunlu olarak başlangıca gözünü çeviriyorsun. Heidegger’in varlık konusunda dediğine benzer biçimde, eğer bireysel olarak da hayatımızda kendimiz olmaya oradan başladığımız bir kökensel başlangıç varsa üstü ne kadar örtülmüş olursa olsun ona ulaşılabilir. Zahmetsiz, çabasız, kararsız, yalpalayarak bunun olmayacağı açık. Eğer o kökensel başlangıca gidilebilirse bu kez de çatallanan yollardan hangisinin (Borges geliyor akla hemen değil mi) seçileceği meselesi var.

Konuyla pek yakından ilgili olmasam da gözde bazı bilgisayar oyunları bu farklı başlangıç seçeneklerini sanal olarak yaşatıyor sanırım. Sinemada ve bazı kurgu eserlerde de bunun çok örneği var elbette ama sinemada seyirci, kurgu kitaplarda okuyucu konumundayken, bilgisayar oyunlarında başrolde oluyor, yolları sen seçiyor, diyelim ki engelleri sen aşıyor ya da aşamıyorsun muhtemelen… dolayısıyla bu anlamda daha farklı bir deneyim olduğunu tahmin ediyorum. Ama bu farklılık hissi ancak oyun sana diyelim ki üç başlangıç seçeneği mi sunuyor, bunların üçünü de deneyimlediğinde bitiyor olmalı. Üç seferden sonraki her seferde artık karşına çıkabilecek her şeyi bildiğin için, buraya kadar “oyun” olarak görülmeyebilecek bir şey, bu aşamadan sonra tam bir “oyun”a dönüşüyor olmalı. Gerisi herhalde daha kısa zamanda bitirmek, daha çok puan almak vb… “rekabet” ve “aşama kaydetme” kısımları olmalı. Eğer sonsuz başlangıç sunan bir oyun varsa, bu çok farklı olabilir elbette ama var mıdır, biraz bakmak lazım.

Bütün bunların aklıma çok bambaşka bir yerden gündelik hayatta karşımıza çıkma olasılığı artık çok artmış olan “uyanıklar” ya da argovari olsa da “çakallar”dan birine denk gelmemle yakın ilgisi var. İnsan olarak nasıl bir “uyanık” ya da “çakal” olduğunu hiç bilmediğim biri, aslında bu düzeyde benzerleri çok olduğu için bir prototip diyelim. Dolayısıyla kim’liğinin benim için bile hiç önemi yok. Ama izlenen yol şu oluyor genelde: Bu “uyanıklar” ya da “çakallar” her şeyin en “kestirmesi”ni, “kolayı”nı, “kısasını” bildiklerini, ne yazık ki “her şey olması gerektiği gibi olmalı” diye düşünen az sayıdakilerin, “onlardan az kalmışlar”ın uzun uzun uğraşarak yaptıklarına, bu yapmaya ayırdıkları zamana, o süreçte verdikleri emeğe burun kıvırırlar. Bunu açıktan ifade edecek yapıları olmadığı için de sessiz sessiz “işlerini görürler”. Gel gelelim ortak yapılan işlerin önünde sonunda, bu tür durumlarda da genellikle en kritik aşamasında öyle bir sorun ortaya çıkar ki bu “uyanıkların” yapmaları gereken şeyi nasıl yapmamaları gerektiği gibi yaptıkları kendiliğinden ortaya çıkar ve bunlarda eksik olan daha başından itibaren yaptıkları işe özen göstermeme, o işe karşı bir sorumluluk duymama bulunduğu, ve kendini kandırmama gibi sahip olunması gereken bir baş ilke de bulunmadığı için, bu sonuçlardan kendilerine herhangi bir sorumluluk faturası kesmedikleri gibi, hasar tespitine de bulaşmazlar, molozların taşınmasına da, bir şeyin tekrar olması gereken hale getirilmesi için yapılacaklara yardım etmezler, hatta “uyanıklık” ve “çakallık” düzeyleri “cahillik” ya da “beceriksizlik” kisvesi altında zirve noktasına ulaşır. “Onlardan az kalmışlar” da bir yandan La Bruyere’in Karakterler’ini, Canetti’nin Kulak Misafiri-Elli Karakter’ini düşünürler.

Bu iki kitabı evde yan yana tutarım. Dert aynıdır. Uzun yıllar oldu tekrar bakmayalı. Bakmam lazım. Bakılması lazım. Bu konuda tekrar yazacağım.

Başlangıcı belki de sonraki hiçbir aşamada olmamasını istediklerim (uyanıklar, çakallar vb.) için düşünmüş de olabilirim.

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Back to top