Kant, Heidegger ve Hakikat Ülkesi

Doktora ders dönemindeyken Saf Aklın Eleştirisi'nde (kitaba göre Arı Usun Eleştirisi) iki yer ders dışı dikkatimi çekmişti. İlki, Kant'ın Birinci Yayıma Önsöz kısmında "duruluk"la ilgili yazdığı paragraftı:

“Son olarak, duruluk [Deutlichkeit] konusuna gelince, okurun ilk olarak kavramlar yoluyla diskursif (mantıksal) duruluk, ve sonra sezgiler, e.d. örnekler ya da başka in concreto açıklamalar yoluyla sezgisel {estetik) duruluk isteme hakkı vardır. Birincisini yeterince yerine getirdim. Bu, amacımın özünü ilgilendiriyordu; ama çok iveğen olmamasına karşın gene de haklı olan ikinci isteme yeterince karşılık veremememin raslantısal nedeni de o oldu. Çalışmamın ilerleyişi sırasında bu noktanın nasıl ele alınacağı konusunda hemen hemen sürekli olarak kararsız kaldım. Örnekler ve açıklamalar her zaman zorunlu göründüler ve bu nedenle ilk taslağımda gerektiği gibi yerlerini aldılar. Ama çok geçmeden görevimin büyüklüğünü ve ilgilenmem gerekecek konuların çokluğunu gördüm; ve kuru ve salt skolastik biçimde verilecek olsa bile, çalışmanın yalnızca kendi başına da oldukça geniş olacağını anladığım için, onu yalnızca halksal [popüler] bakış açısından zorunlu olacak örnek ve açıklamalarla daha da şişirmenin uygunsuz olacağını gördüm. Her şeyden önce bu çalışma ne olursa olsun halksal [popüler] kullanıma uyarlanamaz; öte yandan böyle bir kolaylaştırma bilimin gerçek öğrencisi için hiç de gerekli değildir, ve ne denli çekici görünse de kendinde amaca aykırı bir şey taşıyor olabilir. Keşiş Terrasson’un dediği gibi, insan bir kitabın büyüklüğünü sayfa sayısı ile değil ama onu anlamak için gereken zamanla ölçerse, birçok kitap üzerine şu söylenebilir: Bu denli kısa olmasaydı daha kısa olurdu. Ama öte yandan geniş kapsamlı olmasına karşın tek bir ilkede bir araya bağlanmış kurgul bilgi bütününün kavranabilirliği göz önünde tutulacak olursa, eşit hakla şu da söylenebilir: O kadar duru olmaları istenmeseydi, birçok kitap çok daha duru olurdu. Çünkü duruluk açısından getirilen yardımcı gereç parçalarda yardımcı olsa da, bütünde çoğu kez dağınıklık yaratır, çünkü okuru bütünün gözlemine götürecek yolu yeterince çabuk açmaz ve örneklerin parlak renkleri dizgenin eklemlenişini ve örgensel yapısını gizleyerek anlaşılmaz kılar ki, eğer dizgenin birlik ve sağlamlığı üzerine yargıda bulunacaksak, bizi her şeyden çok ilgilendiren bunlardır.”
(Arı Usun Eleştirisi, Çev. Aziz Yardımlı, 3. Baskı, İstanbul: İdea Yayınları, 2010, s. 19)

Yani kısaca Kant diyor ki isteseydik biz de daha basit, açık, anlaşılır ve kısa yazardık. Bu satırları okuduktan sonra, sadece Kant için değil başka düşünürler için de metinlerini okurken bu sözleri hep aklımda tutup, anlamanın bir çaba sarf etmekle ciddi bir ilgisi olduğunu düşünerek hareket ettim.

Benim için kitaptaki ikinci ilginç kısım ise aynı Kant’ın aynı kitapta şöyle bir kısım da yazmış olmasıydı:

"Şimdi anlağın [Verstand] tüm ülkesinin yalnızca içinden geçerek her bölümünü dikkatle gözden geçirmiş olmakla kalmayıp, ayrıca onu enine boyuna ölçmüş ve ondaki her şeyin yerini de belirlemiş oluyoruz. Ama bu ülke bir adadır ve doğanın kendisi tarafından değişmez sınırlarla kuşatılıdır. Gerçeklik [Hakikat /Wahrheit] ülkesidir (tılsımlı bir ad), ve yanılsamanın asıl yuvası olan geniş ve fırtınalı bir okyanus tarafından kuşatılmıştır ki, orada sis bulutlan ve çabucak eriyip yiten buzdağları yeni topraklar üzerine yalancı öykülerle keşif yolculuğuna çıkmış hayalperest denizciyi boş umutlara düşürür ve onu hiçbir zaman bırakamayacağı ama hiçbir zaman da sonuna dek götüremeyeceği serüvenlere sürükler. Ama onu bütün genişliğinde araştırabilmek ve orada umudedilecek bir şeyler olup olmadığından emin olabilmek için bu denize açılmayı göze almadan önce, ilkin ayrılmak üzere olduğumuz ülkenin haritasına bir göz atmak ve onun kendi içinde kapsadıkları ile yetinip yetinemeyeceğimizi, ya da zorunlu olarak yetinmemiz gerekip gerekmediğini soruşturmak yararlı olacaktır—çünkü sonuçta üzerinde yerleşebileceğimiz hiçbir toprak olmayabilir; ikinci olarak, giderek hangi hakla bu ülkenin iyeliğini ele geçirerek kendimizi tüm düşmanca istemlere karşı güvenlik içinde tutabiliriz? Bu sorulara daha şimdiden Analitiğin gidişi içinde yeterli bir yanıt vermiş olmamıza karşın, sunduğu çözümlerin özetle üstünden geçmek gene de bunların tüm kıpılarını tek bir noktada birleştirerek edindiğimiz kanıyı güçlendirmede yararlı olabilir.”
(Arı Usun Eleştirisi, Çev. Aziz Yıldırım, 3. Baskı, İstanbul: İdea Yayınevi, 2010, s. 290)

Felsefi bağlamının dışında da kitabın en şiirsel ve güçlü yerlerinden biri bana kalırsa. Zaten büyük düşünürlerin şiirle dip-bağı benim için ayrıca ilgi çekici.

Son tesadüf de dün akşam aynı pasajın Heidegger’in verdiği Kant derslerinin birinde karşıma çıkması. Eski bir tanıdığı görmek gibi.

Kitaplarla arası iyi olanlar için her zaman sadece o kitapları okuyanların görüp sezebileceği, kitaplar-arası başka ilintililik ağı vardır ve açık, yarı-açık ya da kapalı bu tür göndermelerle karşılaşmak insana her zaman iyi gelir.

Yorumlar

Yeni yorum gönder

Back to top