Kurtlarla Koşan Kadınlar

Bazı şeylere inanmam... İnandığım bazı şeylerle ilgili de "muhafazakar" olduğum bile söylenebilir. Körü körünelik anlamında değil ama bağlılık anlamında. Bu bir film, bir müzik, bir şair/şiir, bir duruş, bir kitap ve az da olsa bir insan da olabilir... Tabii bağ ne denli güçlüyse an geldiğinde kopuş da o denli güçlü olur genelde. Ve herkes biraz böyledir galiba...

"Kurtlarla Koşan Kadınlar" (Vahşi Kadın Arketipine Dair Mit ve Öyküler) da benim için bu tür kitaplardan biri. Okuduğum ilk günden beri, yani 2003'ten beri...
(ingilizceden çev. Hakan Atalay, Ayrıntı Yayınları, 2003)
http://www.idefix.com/kitap/kurtlarla-kosan-kadinlar-clarrissa-p-estes/t...

Kitabın yazarı Clarissa Pinkola Estés... Kendisini Jungcu bir psikanalist, bir şair ve "cantadora" olarak tanımlıyor. "Cantadora" yani, eski öykü derleyicisi... (Latin geleneğinde eski öyküleri toplayıp saklayan kişi)

Kitap Clarissa'nın 1971 yılında toplamaya başladığı ve hemen hemen yirmi yıllık bir zaman diliminde dünyanın her yerinden dinlediği, duyduğu, okuduğu öykülerle örülü. Bu öyküler hem çok bildik öyküler hem de her seferinde başka türlü de okunabilecek türden. Teorisini kadınının gerçek doğasını vahşi bir kurta (La Loba) benzeterek kurar Clarissa... Öykülerin başlangıcında ve bitişinde içgörülerini paylaşır. Hiçbir şeyi dayatmaz, didaktik bir dil kurmaz. Bütün yaptığı sizin kitabı okurken kendi kendinizin duyabileceği kadar yüksek sesle bunu kendinize de okumanızı sağlamaktır. Belki ilk seferinde kitabın başından başlayıp sonuna dek gidebilirsiniz. Ama daha sonra, mutlaka yeniden okunacak bir öykü saati, hayatın elinizi "Kurtlarla Koşan Kadınlar"ın bir bölümüne uzanmanızı hissettirecek zamanları olur, olacaktır... Ya da sadece birkaç satır, birkaç sayfa.. Ama bu kitap odanızın neresinde duruyorsa, hissedersiniz ki, orda her zaman size bağlı olarak azalacak ya da artacak ama her zaman yanan bir ışığı da tutuyor olacaksınız. Elbette bu kitabın sihirli bir değnek olmasından kaynaklanmıyor. Bunun tüm nedeni içerdiği sahicilik, kendiliğindenlik ve şüphesiz ona uzanan elin, ateşe ne kadar dayanıklı olup olmadığıyla da alakalı...

Benim için şiir, şiir olmayan yüzlerce şeyin içinde gizli. Sadece şiiri düşünerek, sadece şiir okuyarak, sadece şiir yazarak sadece, sadece bunları yapmış olur insan...

Neyse... Kitabın giriş kısmından birkaç alıntı:

[...] Birçok ismi vardır: La Huesera (Kemik Kadın), La Trapera (Toplayıcı Kadın) ve La Loba (Kurt Kadın).

La Loba'nın tek işi kemik toplamaktır. Özellikle dünyadan kaybolma tehlikesinde olanları toplayıp korur ve saklar. Mağarası her cinsten yaratığın kemikleriyle doludur: Geyik, çıngıraklı yılan, karga. Ama uzamnlık alanı kurtlardır.
Montana'larda (Dağlarda), arrayo'larda (Kurumuş dere yataklarında) kurt kemikleri arayarak toprağı didik, didik eder, sürünür, emekler. Bütün bir iskeleti bir araya getirdiğinde, son kemik yerine yerleşip yaratığın güzelim beyaz heykeli gözlerinin önüne uzanıverdiğinde, ateşin yanına oturur ve hangi şarkıyı söyleyeceğini düşünür. [...]

[...] La Loba, topladığı kemiklerin üstüne şarkı söyler. Şarkı söylemek, ruh-sesini kullanmak demektir. Soluk yoluyla, kişinin gerçek gücünü ve ihtiyacını dile getirmek, rahatsızlık çeken ya da eski gücüne kavuşma ihtiyacı duyan şeye ruhunu üflemek demektir. Bu, Vahşi benlikle ilişki arzusu taşana, ardından da ruh bu zihinsel çerçeveden konuşana kadar en derin, en büyük sevgi ve hislere inilerek gerçekleştirilir. Kemiklerin üstüne şarkı söylemek işte budur. [...]

[...] La Loba, çöldeki yaşlı kemik koleksiyoncusudur. Arketipsel simgecilikte kemikler tahrip edilemez gücü temsil eder. Kolaylıkla kendilerini teslim etmezler. Yapıları gereği yanmaları zor, ezilip toz haline getirilmeleri neredeyse olanaksızdır. Mit ve öykülerde tahrip edilemez ruh-tininini temsil ederler. Ruh-tininin yaralanabileceğini, hatta sakatlanabileceğini, ama onu öldürmenin neredeyse imkânsız olduğunu biliyoruz.
Ruhu çökertebilir ve eğebilirsiniz. İncitip derin yara izleri oluşturabilirsiniz. Üzerinde hastalık lekeleri, korku ürünü yanık işaretleri bırakabilirsiniz. Ama o ölmez, çünkü altdünyasındaki La Loba tarafından korunur. O, kemikleri hem bulur, hem de yaşatır.
Kemikler ete acı verecek kadar sert ve delip geçecek kadar keskindir. Eski kemikler bir ipe dizilirse cam gibi çınlar. Yaşayanların kemikleri canlıdır ve kendi çaplarında yaratma gücüne sahiptir; sürekli yenilenirler. Canlı bir kemiğin üstünde garip bir yumuşaklığa sahip bir "deri" vardır. Kendini tamir edecek bazı güçleri olduğu görünmektedir. Kurumuş bir kemik bile küçük canlı yaratıkların yuvası olur. [...]

Yorumlar

Bu kitabı okurken altını

Bu kitabı okurken altını çizmediğim bir sayfası dahi olmadığını farkettim.Yaklaşık 170 sayfa okudum ve şimdiden bitmesini hem istemiyorum hem de bittiğinde altını çizdiğim yerleri yeniden okumak için sabırsızlanıyorum...Ve erkeklere de, o her zaman karmaşık yapısını birtürlü çözemedikleri kadınları anlamaları açısından, bu kitabı bir ders kitabı gibi okumalarını tavsiye ediyorum...

Back to top