evi temiz tutmak
ev deyince her zaman iyi şeyler gelmiştir aklıma. belki evde olmayı sevdiğim içindir. "eve/kendine dönmek" gibi çokkullanışlı anlamları filan da hesap edince daha da kıymetli bir hal alıyor bana göre.
aslında evin sınırları, dediğimiz şey de (dış-dışarıdaki) dünyayla aramızdaki fiziki sınırları belirleyen bir şey. özellikle evinin tek sahibi olanlar daha iyi bilecektir, bir ev, bir evden fazlasıdır her zaman.
burada altını çizdiğim başlık, evin silinip süpürülmesi anlamında değil elbette ama aslında pek âlâ da ilgili. Çamurlu ayakkabılarla eve girmemek gibi, kötümser ya da karamsar duygularla dolu, çantamız cebimiz içine doldurulabilecek neremiz varsa oraları boşaltıp da girmekten söz ediyorum. Aksi bir ses, "ama ev sığınağımızdır aynı zamanda, oraya da götüremeyeceksek bunları nereye götüreceğiz" diyebilir. eskiden ben de buna yakın bir düşünceye sahiptim. ama sonradan fark ettim ev, bir sığınak olmasından öte, modern mimarinin de sıkça kullandığı gibi daha çok bir "yaşama alanı". yazan çizen düşünen için daha da öte "yazma, çizme, düşünme/yaratma" alanı. acının suyunu çıkarıp kalan posasıyla da bir şeyler üretmekten vazgeçtiysek, evin aslında "insani" denilecek bu yanlara (miadını doldurduktan sonra) çok da ihtiyacı olmadığını düşünüyorum. Hatta eskiden evde biriktirilen posaların mümkünse kapının önünde bırakılması gerektiğine inanıyorum. ev tam da aslında havasının en temiz olduğu yer olmalı. deleuze'ün "spinoza üzerine dört ders"te de tabi ki spinoza dünyasından çekip alarak söylediği gibi, çünkü "üzüldüğünüz anda hapı yuttunuz demektir". nefes alan yerleriniz, havayla, hayatla temas eden yerleriniz tıkanıp kalır çünkü o halde. zannınızca yeteri derecede üzülüp sıkılıp, hesabı kendinize münasip bir şekilde verildikten sonra keder ya da üzüntü, yani öyle ya da böyle üfleyerek de olsa soğutulduktan sonra, yerine konulmalı ve zihinse zihin, acıya ya da yaraya maruz kalan yer ne ise orası serinkanlı bir muameleye tabi tutulmalı. ki akış devam edebilisin. çünkü siz durduğunuz ya da duraksadığınız zaman duran bir zaman, sizin iyi olmanızı ya da toparlanmanızı bekleyecek kadar inceliği yok hayatın. zaten bu kadarı gereksiz, imkânsız bir nezaket de olurdu.
o yüzden, evi her şeyden fazla temiz tutmalı... bir tür polyannacılıktan ya da vurdumduymazlıktan söz etmiyorum. gerçekliği olduğu gibi kabul edebilmek, sonuçlarını "olaya cinayet süsü vermeden" tartabilmek ve vaktini aşan her şeyi geride bırakabilmekten söz ediyorum daha çok. bunun olabilirliğine inanmaktan ve bunun -asla- kendiliğinden bir şey olarak gelişmeyeceğinden, sizin/bizim/benim/onun bunu yapabilirliğinden...
- 8179 okuma
Yorumlar
selam
gerçekten güzel bilgiler teşekkürler izle
Yeni yorum gönder