
Serbest düşüş: Diyet
Pek çokları gibi, benim de en sevdiğim Ömer Seyfettin hikâyesi "Diyet" hikayesidir. Sanırım ilkokulda ya da ortaokulun ilk yıllarındaydım ilk okuduğumda. O zamanlar insan önceleri bir yandan "Zavallı Koca Ali" diye üzülüyor, bir yandan demek minnet böyle bir şey diye düşünüyor. Koca Ali'nin kesik kolunu Hacı Kasap'ın dükkânında bırakıp dışarı çıkışı gözümün önünde bir resim gibi durur hep. O kapıdan çıktığında artık bir kolu olmayan ama özgür, "minnetsiz" bir Koca Ali'dir o. Bir daha çeliğe su veremeyecektir, evet... Ama kolunun diyetini ödediği için her dakika olur olmaz ona bunu hatırlatan Hacı Kasap'ın -bence zulmüne- sözlerine maruz kalmaktansa, o kapıdan kendini daha iyi hissederek çıkmış olmalıdır.
"Diyet" hikâyesi, hayatımın değişik zamanlarında, farklı bağlamlarında, her seferinde daha da derinleşen bir başka yönüyle aklıma gelir, Koca Ali karşıma dikilir, "Kes gitsin" der gibidir bu zamanlarda. Hep de haklı çıkmıştır.
Sevilmenin de bazen böyle minnet bekleyen bir tarafı olabiliyor. Biri eğer, sürekli sizi sevdiği için minnet etmenizi/duymanızı ister gibi davranıyorsa, sürekli "senin için... " ile başlayan cümleler kuruyorsa, kurmasa bile sizi sevgisiyle eziyorsa, giderek bu bir manevi cezalandırmaya dönüşüyorsa, "diyet" zamanı gelmiş demektir. İnsan bazen kalbini oraya bırakıp sessizce çıkar, orası ne ya da neresi ise...
- 3 okuma
Yorumlar
Yeni yorum gönder